YERÇEKİMİ KUVVETİ
Dünyanın üzerinde bulunan tüm varlıkların, insanların, hayvanların, dev gökdelenlerin, okyanusların, dağların, uzaya dağılmalarını engelleyen güç "yerçekimi (kütle çekimi) kuvveti"dir.
Bu çekim kuvveti sayesinde, yağmur yağabilir, kanımız vücudumuzdaki en ince damarlara kadar ulaşabilir, Dünya Güneş'in çevresinde dönebilir. Sindirim, dolanım, sinir sistemlerimiz bu kuvvetin etkisiyle şu anki gibi mükemmel çalışırlar. Bir örnek verecek olursak, su içerken yuttuğumuz suyun midemize gidişi bile dünyanın kütlesinin bizim vücudumuza uyguladığı çekim kuvveti sayesinde gerçekleşir. Eğer ayda yaşasaydık, ayın kütlesi dünyanın kütlesinden daha küçük olduğu için yani çekim gücü daha az olduğu için aynı suyu şu anki kadar kolay yutamayacaktık. Görüldüğü gibi bir yandan kütle çekim kuvvetinin varlığı diğer yandan üzerinde yaşadığımız dünyanın kütlesinin çok büyük bir titizlikle belirlenişi bizim varlığımızı sürdürmemizi sağlamaktadır.
Bu esrarengiz çekimin tüm evreni nasıl dengede tutabildiği ise bilimadamları için hala bir soru işaretidir. Bomboş bir uzayda yerçekimi kanunları nasıl meydana gelmekte; güneş sistemleri, gezegenler ve yeryüzünde yaşayan canlılar üzerinde böylesine etkin olabilmektedir? Bilim, her ne kadar doğaya hakim olan yasaları formülize edebilse de, bu kanunların "nasıl" ve "niçin" var olduklarını açıklamada her zaman yetersiz kalmıştır. Gerek yerçekimi, gerek diğer doğa kanunları, Allah'ın benzersiz yaratışının en önemli delilleridir.
Yerçekimi kanununu ilk bulan bilimadamı olan Isaac Newton (1642-1727), farkına vardığı bu muazzam sistemi şöyle tanımlamaktadır: "Güneş'in, gezegenlerin ve kuyruklu yıldızların bu mükemmel sistemi, ancak güçlü ve akıllı bir Varlığın kontrolü ve hakimiyeti ile ilerleyebilir."…"güneş sistemimiz hakkında bu prensibimi (yerçekimi kanunu) yazdığımda, bu prensiplerin Allah inancı olan kişilere faydalı olacağını düşündüm. Hiçbir şey beni bu amaca hizmet eden birşeyi bulmak kadar sevindiremezdi"
Yerçekiminin özellikleri, bu olağanüstü sistemin tüm evren için ne denli gerekli ve aynı zamanda da büyük bir aklın eseri olduğunu göstermektedir.
Manyetizma gibi diğer güçler duruma göre bazen itip bazen çekerken, yerçekimi kuvveti her zaman çeker. İşte yerçekiminin bu özelliği, bütün kainatın birarada kalmasını sağlar. Örneğin Güneş sistemini oluşturan gezegenler bu sayede yörüngelerinde akıp gitmektedir. En uzaktaki galaksiler bile bu çekim kuvveti sayesinde birarada kalmaktadırlar. Yerçekimi kuvveti nesneler birbirinden uzaklaştıkça azalır, ancak hiçbir zaman yok olmaz. Birbirine yakın olan Dünya ile Ay arasındaki çekim kuvveti oldukça fazladır ancak birbirlerine milyonlarca yıl uzaktaki galaksiler arasında da aynı çekim sözkonusudur.
Yerçekimi kuvveti herhangi bir şekilde engellenemez. Yani evrenin neresine gidilirse gidilsin farklı oranlarda olmakla birlikte muhakkak bir çekim kuvveti bulunmaktadır. Uzay araçlarında ya da uzayda dolaşan astronotlar her ne kadar çekim olmayan bir ortamda yaşıyor gibi görünseler de, aslında bulundukları yerde de yerçekimi hakimdir.
Bir de şunu düşünelim; bu kuvvet tek bir büyük kütlenin çekim kuvveti olsaydı, o zaman bütün kütleler o büyük kütlenin üzerine yığılırlardı. Durumun böyle olmamasının sebebi ise, uzaydaki her cismin kütlesi ve cisimler arasındaki mesafeye bağlı olarak aynı oranda kütle çekimi kuvveti uygulamalarıdır. Böylece, diğer kütlelerin tek bir büyük kütlenin üzerine düşmesi engellenmiş olur. Büyük kütlelerin çekimleri; değişik yön ve hızlarda hareket eden diğer kütleler tarafından dengelenir ve böylece bu kütlelerin çevrelerinde dönen sistemler oluşur. Örneğin, Güneşin etrafında yörüngelerinde dönen gezegenler saniyede 30 km hızla yol almaktadırlar. Ayrıca Güneş de Vega yıldızına doğru saniyede 20 km hızla gitmektedir.
Burada, dikkat çekilmesi gereken çok hassas bir nokta vardır; o da kütleleri bu kadar büyük olan cisimlerin hızlarının sabit olması ve bir an bile değişmemesidir. Eğer bu hızlardan biri, kütleler yaratıldığından beri geçen milyonlarca yıl gibi uzun bir sürede, bir anlık dahi değişmiş olsaydı, evrendeki tüm çekim dengeleri altüst olurdu.
Yerçekimi kuvvetinin en önemli özelliği bilim adamlarının bu gücün neden ve nasıl etki ettiğini saptayamamalarıdır. Bilim adamları, bu durumu açıklayabilmek için zorunlu olarak yerçekimi kuvvetinin "graviton" isimli parçacıklarla yerçekimini oluşturduğunu iddia etmektedirler. Ancak gravitonların varlığına evrenin hiçbir noktasında rastlanmamıştır.
Sonuç olarak sormamız gereken soru şu olmalıdır: Gerek yerçekimi kuvveti, gerek diğer doğa kanunları niçin ve nasıl meydana gelmiştir? Böyle bir sistemi tesadüflerle açıklamak akıl sahibi bir insan için mümkün müdür? Her olay bilinçsiz tesadüflerin bir sonucu olsaydı, evrende tüm varlıklar var olan bu simetri ve birliğin parçası olabilirler miydi?
Özellikle evrimci bilim adamlarının bu tip sorular karşısında nasıl kaçacakları bellidir. Onlara göre bilimin amacı doğadaki mekanizmanın nasıl çalıştığını bulmaktır ve bütün bu olağanüstü sistemlerin niçin var olduğunu bulmak bilimin görevi değildir. İşte bu yaygın görüş bilimin yumuşak karnını oluşturmaktadır. Oysa evrendeki düzenlerin herbiri, kendisini tasarlayan, örneksiz yaratan ve her an kontrolde tutan sonsuz bir aklın, Allah'ın gücünün kanıtları niteliğindedir. Bir şeyin nasıl çalıştığını bulmak birinci aşamadır. Düşünen ve akleden insan için önemli olan ise nasıl çalıştığını bildiği bir gerçeğin, kim tarafından ve niçin var edildiğini araştırmaktır. Ancak bu şekilde insanı "insan" yapan değerlere ulaşmak mümkün olabilir.