Eski kovanlarından ayrılan binlerce arı, yerleşecekleri yeni kovanın yeri belirlenene kadar, kümeleştikleri yerde dağılmadan beklemektedirler. Bu arada gözcü arılar da, üstün bir performans göstererek kovandan taşınanların yerleşmesi için, boş bir ağaç gövdesi veya uygun bir mekan arayışına girişmektedirler. Gözcü arıların ne kadar zor bir işi başardıklarının görülmesi için, yerleşmeye karar verecekleri kovanda tetkik ettikleri şartların üzerinde önemle durulması gerekmektedir.

İtina ile bulduğu yeri incelemeye devam eden gözcü arı, bu sefer bütün kış içinde barınacakları kovuğun alanının en ideal ölçüde olup olmadığını kontrol etmektedir. Elbette yeni kovanın inşa edileceği bu alan, gereğinden küçük yada büyük olmamalıdır. Çünkü bu alan kısıtlıysa hem kovana yerleşecek arılar buraya sığamayacak hem de arıların kış yiyeceklerini biriktirdikleri depo için gerekli yer bulunamayacaktır. Gerçekten de gözcü arı, deponun alanını iyi hesaplayamazsa, kışın bir çok arı açlıktan ölecektir. Bu durumda arının kovanda ne kadar arı yaşayacağını bilmesi ve onlara yetecek miktarda yiyeceğin bu hacimdeki depoya sığıp sığmayacağını kıyas yapması gerekmektedir. Ancak, arının ne böylesine mühim bir kıyası yapabilecek bir zekaya ne de deponun alanını ölçecek matamatik bilgisine sahip olmadığı kesindir. O yanlızca, Yüce Rabbimizin ilminin tecellisiyle böylesine önemli bir hesaplamayı kolaylıkla yapabilmektedir.
Diğer taraftan bulunan ağaçtaki kovuk boşluğu çok büyük olursa, inşa edilen kovanın haricinde kovukta fazladan büyük bir boşluk kalacaktır. Bu boşluk da kovanın ısısını ve nemini olumsuz yönde etkileyebilir. Çünkü bir kovanın hassas dengesinin bozulmaması için en mühim unsurlardan biri, ortamdaki nemin korunmasıdır. Özellikle kovandaki nem miktarının olması gerekenden daha az veya çok olması durumunda, büyük emeklerle üretilen bal bozulacaktır. Aynı şekilde kovanın ısısının da değişmemesi gerekmektedir. Nitekim arılar kovanın ısısını da inanılmaz bir yöntemle on ay boyunca 32 C' de tutmaktadırlar. Sıcaklık arttığında hemen alarma geçen havalandırıcılar, kovanın girişinde birikerek adeta zemin tahtasında kenetlenmekte ve kanatlarıyla kovanı yelpazelemeye başlamaktadır. Diğer bir grup ise, kovan içinde havayı dört bir yana sürerek ısı dengesini ayarlamaya çalışmaktadır. Nitekim kovanının havasını ideal hale getirmek için yapılan bunca çaba, kovuktaki fazla boşluk yüzünden boşa gidecek ve arıların küçük bedenleriyle kovanın ısısını ayarlamak için yaptıkları bu hareketler yeterli gelmeyecektir. İşte gözcü arı böylesine ince ve önemli bir detayı düşünerek, kovanın inşa edileceği kovuğun boşluğunu dahi hesaba katarak hareket etmektedir.
Kovandaki hassas bir ısı dengesini sağlayabilmek için elbette arıların kovanın gereğinden fazla ısındığını veya soğuduğunu anlamaları gerekmektedir. Oysa arıların kovandaki ısıyı ölçtükleri, onu kullanıp önlem aldıkları bir termometreleri yoktur. Onların kovandaki ısı dengesini mükemmel ayarlayabilmelerinin tek sebebi, Allah'ın onlara bu muhteşem yeteneği bahşetmesidir.
Yerleşilecek yerde aranılan özelliklerden bir diğeri de kovanın girişinin uygun olmasıdır. Zira kapı girişi fazla büyük olursa ne yağmur sularının içeri dolması ne de kuş ve sincaplar gibi davetsiz misafirlerin yuvaya girmeleri engellenemeyecektir. Yani gözcü arının giriş kapısının büyüklüğü ile ilgili yaptığı hesap hatası, telafisi mümkün olmayacak sorunların ortaya çıkmasına dolayısıyla tüm koloninin bir anda tekrar evsiz kalmalarına neden olacaktır. Ne var ki girişin gereğinden küçük olmaması da çok önemlidir. Çünkü, girişin küçük olması durumunda çiçeklerden nektar topladıktan sonra dönen bir çok arı, bu dar kapıdan içeri girmekte zorlanacak ve kapıda yığılarak zaman kaybedecektir. Burada gözcü arıların tüm detayları ince ince hesapladığı, yaptığı bu hassas ölçümün önemini bildiği hatta hava durumunu bile göz önüne alıp tedbir aldığı düşünülürse, Rabbimizin onları ne kadar muhteşem yarattığı gözler önüne serilecektir.
Kovan girişinin en uygun büyüklükte olması yanında, güneşe bakış açısı da hayati bir önem taşımaktadır. Çünkü kovanın hem sıcaktan etkilenmemesi hem de soğuktan korunabilmesi gerekmektedir. Bu nedenle gözcü arı, kuzeye bakan bir kovan yerinin ısısı soğuk olacağı için burayı tercih etmeyecektir. Binaların soğuk olmaması için mühendislerin önemle üzerinde durduğu bu özelliği, küçük bir arının gözden kaçırmaması gerçekten çok büyük bir mucizedir. Çünkü bir arının böyle bir planı kendi aklı ile yapabilmesi için güneşe göre kovanın konumunu hesaplaması ve güneş ışınları yeterli gelmediğinde barınakta istediği ısıyı elde edemeyeceğini bilebilmesi gerekmektedir. Ancak bu küçük canlının bütün bu hesaplamaları yapabilecek bir aklı, zekası ve şuuru olmadığı son derece açıktır. Nitekim İnşaat uzmanlarının ancak yıllar süren bir eğitim sonucu yapabildikleri bütün bu açı ölçümlerini arı, yaratıldığı andan beri Rabbinden aldığı ilhamla yapabilmektedir.
Gözcü arılar tüm bunların yanında daha bir çok ayrıntıyı da hesaba katarak, bulduğu yerin tüm kovan için en iyi yer olduğuna kanaat getirince vücutlarındaki koku keselerinden kendilerine has bir kokuyu bu bölgeye bırakmaktadırlar. Bu sayede her biri bulduğu yeni yere kovanın kokusunun sinmesini sağlamaktadır . Gözcü arılar, ancak bu işlemden sonra diğer arıların yanına geri dönmekte, büyük bir heyecanla havada ritmik şekiller çizerek diğerlerine yeni kovanın yerini tarif etmektedirler. Elbette farklı farklı yerleri tarayan gözcü arıların her biri yaptıkları hareketlerle kendi buldukları kovanın yerini tarif etmekte, hepsi ayrı bir yönü göstermektedir. Yaptıkları bu tarifle, güneş ve yeni kovan yeri arasındaki açıyı anlatmaktadırlar. Fakat bu noktada bütün gözcü arıların önemli bir ayrıntıyı daha hesaba kattıkları ortaya çıkmaktadır. Gözcü arının diğer arılara tarif edeceği yer sabittir; ancak güneş her geçen dakika yer değiştirmektedir. Elbette burada akla gözcü arıların, güneşle yeni kovan yerinin arasındaki sürekli değişen bu açıyı doğru hesaplayarak arkadaşlarına nasıl anlatabildiği sorusu gelmektedir. Uzun süreli hareketlerle yaptıkları bu yer tarifinde, güneşin belirgin hareketleriyle yön değiştirmektedirler. Amaç yeni bulunan yerin güneşle yaptığı açıyı tarif etmektir. Keşfedilen yeni mekan bu şekilde ustaca diğerlerine anlatılmaktadır. Şüphesiz burada dikkati çeken ilk harika gözcü arının bulduğu yeri şaşırmadan anlatabilmesidir. Arının küçük beyninde bir hafıza merkezi bulunduğuna inanmak elbette imkansızdır. Nitekim bu küçük ama son derece yetenekli olan topluluğun güneşi kullanarak diğerlerine yeni kovanın yerini profosyonelce tarif etmeleri elbette inanılmaz bir yetenektir. Arı yeni kovanın yerini anlatabilmek için güneşle yaptığı açıyı nasıl ölçebilir? Bilim adamlarının ve uzman mühendisler bu işi ancak bir çok formüle dayanarak yaptıkları hesaplarla ve çeşitli teknik aletlerin yardımıyla belirleyebilmektedirler. Geometri ile ilgili hiç bir bilgiye sahip olmayan ve herhangi bir teknik alet de kullanmayan arıların yaratıldıkları ilk andan beri bu ölçümü yapabilmeleri elbette bir iman delilidir.
Gözcü arıların yer tariflerini anlayan bir grup arı, bu sefer o alanda kendi kokularını da arayarak yeni yuvaları keşfetmeye çıkmaktadır. İşte gözcü arıların buldukları yere önceden koku bırakmalarının hikmeti bu noktada açığa çıkmaktadır. Bu tekrarlanan yolculuklar sırasında kovan yerlerinden hangisinde daha fazla arı toplanırsa, orası yeni kovanın yeri olarak belirlenmektedir. En nihayet kovanın yerleşeceği yeni yuvanın yeri kesinleşmiştir. Üzüm salkımı şeklinde kraliçe ile bekleyen tüm grup, gözcü arıların sevkiyle, onların bıraktıkları kokuyu bularak yeni kovan yerine yerleşmektedirler.
Arıların tüm yaşamı bir yana, sadece bir kovanın bölünmesinde bu kadar teferruatın olması elbette düşünen ve akleden bir insanın yarattığı herşeyi kusursuz yaratan ve sonsuz ilmini tecelli ettiren Rabbine olan hayranlığını arttıracaktır.