AMAZONUN BATAKLIKLARINDAKİ MUHTEŞEM NİLÜFERLER - 1
Dünyanın en ihtişamlı ormanlarının bulunduğu toprakları sulayan Amazon nehri, Cenab-ı Allah'ın olağanüstü sanatını tecelli ettirdiği binlerce canlı için doğal bir barınak hükmündedir. Allah'ın yaratmadaki kusursuzluğunun ve mükemmelliğinin en çarpıcı örneklerinden biri olan Amazon ormanlarında, dünyanın en güzel renkli kelebekleri, en zehirli yılanları, en güzel çiçekleri ve en tehlikeli böcekleri, bir arada mükemmel bir uyum sergilerler. Her biri ayrı birer yaradılış delili olan bu canlılardaki mucizevi yetenekleri, olağanüstü estetik ve simetriyi gören bilim adamları, akın akın amazon ormalarına giderek yaptıkları araştırmalarla ilgili sayısız eserler yayınlamış ve çoğu zaman bu kusursuzluk karşısındaki şaşkınlıklarını dile getirmişlerdir.
Dünyanın en ihtişamlı ormanlarının bulunduğu toprakları sulayan Amazon nehri, Cenab-ı Allah'ın olağanüstü sanatını tecelli ettirdiği binlerce canlı için doğal bir barınak hükmündedir. Allah'ın yaratmadaki kusursuzluğunun ve mükemmelliğinin en çarpıcı örneklerinden biri olan Amazon ormanlarında, dünyanın en güzel renkli kelebekleri, en zehirli yılanları, en güzel çiçekleri ve en tehlikeli böcekleri, bir arada mükemmel bir uyum sergilerler. Her biri ayrı birer yaradılış delili olan bu canlılardaki mucizevi yetenekleri, olağanüstü estetik ve simetriyi gören bilim adamları, akın akın amazon ormalarına giderek yaptıkları araştırmalarla ilgili sayısız eserler yayınlamış ve çoğu zaman bu kusursuzluk karşısındaki şaşkınlıklarını dile getirmişlerdir.

Amazon nilüferleri, kara balçıktan oluşan bu bataklığın içinden büyümeye başlayarak metrelerce uzar ve nehrin yüzeyine kadar yükselerek burada benzersiz bir güzelliğe bürünür. Bunu gören araştırmacılar, nilüferlerin ihtiyacı olan oksijeni ve ışığı nereden bulabildiğini araştırmaya başladıklarında, yağmur ormanlarının ortasında yaşayan bu bitkinin yaratılışındaki olağanüstülük birbir ortaya çıkmaya başlamıştır.
Amazon nilüferleri, bataklığın içinde yaşayabilmek için yeterli ışığın olmamasından dolayı, nehrin dibinden yavaş yavaş yukarı doğru ilerlemeye başlarlar. Işığa ulaşabilmek için metrelerce büyüyen nilüferler, su yüzeyine vardıklarında büyümeyi durdurur ve burada üstü dikenli yuvarlak tomurcuklar oluştururlar. İlk bakışta oldukça ilginç bir görünüme sahip olan bu tomurcuklar, bir kaç saat içinde inanılmaz bir süratle açılmaya başlayarak boyu neredeyse iki metreye varan dev yapraklara dönüşmeye başlarlar. Aynı köke bağlı bir çok tomurcuğun bu şekilde açılmasıyla zaman zaman su yüzeyinin neredeyse tamamamını kaplayan bu dev yapraklar, bitkinin ışığa ulaşabilmesindeki hemen hemen tek yoldur. Bu nedenle olabildiğince fazla sayıda yaprağı nehrin üstüne yayarak yüzdürmeye başlayan bitki, güneş ışığından bol bol faydalanarak fotosentez yapabilme imkanı bulur. Böylece, nehrin dibindeki ışığın yetersizliğinden doğabilecek hayati tehlikeden kurtulmayı başarmış olan amazon nilüferi, yağmur ormanlarının en görkemli bitkilerinden biri olmuştur. Fakat nilüferler için bataklığın getirdiği zorluklar bu kadarla sınırlı kalmamaktadır. Çünkü amazonun dibini kaplayan çamurlu bölgede hemen hemen hiç oksijen bulunmadığı görülmüştür. Bu ise kökleri bataklığın diplerine kadar uzanmış olan nilüfer bitkisi için olabilecek en büyük tehlikelerden birisidir. Bu nedenle bilim adamları, bu büyük bataklığın içinden nasıl olup da dünyanın en büyük bitkilerinden birisinin yetiştiğini, ancak nilüferin yapısını incelediklerinde öğrenebilmişlerdir
Amazon nehrine, görülmemiş büyüklükteki yapraklarıyla oldukça gösterişli bir görünüm kazandıran nilüferler, son derece akılcı bir metod kullanarak köklerine bol miktarda oksijen ulaştırmayı başarırlar. Bitkinin yapraklarını açmak için suyun yüzeyine kadar ilerlemesi, sadece ışık değil aynı zamanda oksijen elde etmesi için de şarttır. Çünkü nilüferin yaşayabilmek için gereken oksijeni bulabileceği tek yer, açık havadır. Bu nedenle köklerinden çıkan sapları yukarı doğru metrelerce uzatan Amazon nilüferi, hiç vakit kaybetmeden yapraklarıyla suyun üzerine yayılır. Zaman zaman uzunluğu yaklaşık on - onbir metreye varan ve yukarıdaki yaprakları köklere bağlayan bu saplar, oksijeni en aşağılara kadar ileten gizli bir tünel görevi görürler. Havadaki oksijieni yaprakları kanalıyla içine çeken bitki, bu uzun tüneli kullanarak metrelerce aşağıdaki köklere oksijeni kolayca ulaştırır. Böylece içinde hava barındırmayan bir bataklığa bağlı olduğu halde bol miktarda oksijen bulan kökler, kısa sürede güçlenir ve amazonun üstünü olağanüstü güzellikteki nilüfer çiçekleri ile kaplarlar.
Amazon nilüferlerini uzun zaman inceleyen ve üzerinde araştırmalar yapan bilim adamları, bitkinin şaşırtıcı bir şekilde, karşılaştığı her zorlukta olabilecek en mantıklı çözümü getirdiğini görmüşlerdir. Gerçekten de ışığın ve oksijenin canlı kalabilmek için yeterli olmadığı bir ortamda kök salan bir bitkinin, normal şartlarda bu zorluklara yenik düşüp kısa sürede çürüyerek ölmesi gerekirdi. Çünkü bu bitkiler ne yaşadığı yerdeki coğrafi koşulların yetersizliğini anlayabilecek bir akla, ne de bu zorluklara çözüm getirebilecek bir zekaya teknik olarak sahip değillerdir. Nitekim çamurun içinde yeşeren nilüferler, yukarı doğru değil de başka bir yöne doğru büyüselerdii yada su yüzeyine ulaşmadan yarı yolda büyümeyi durdursalardı havadaki oksijenden faydalanamaz ve yaşamaları imkansız hale gelirdi. Ancak nilüferler, oksijen ihtiyaçlarını karşılayabileceklerinden emin bir şekilde direkt olarak nehrin yüzeyine yönelir ve buraya ulaştıklarında uzamayı birdenbire durdururlar.
Bitki ayrıca güneş ışığını toparlayabilmek için de oldukça kısa bir sürede nehrin yüzeyini yaprakları ile doldurur. Böylece oksijen ve ışık gibi iki ihtiyacını olabilecek en sağlam ve kolay yoldan karşılamayı başarır. Oysa bu bitki, oksijeni ve ışığı yeterli miktarda bulabileceği tek yerin nehrin yüzeyi olduğunu tahmin ederek buraya kadar ilerlemeye karar verip, sonra da topladığı oksijeni köklerine gönderebileceği bir sistemi kendi kendine oluşturabilecek bir akla ve imkana kesinlikle sahip değildir.
Bütün bunların yanında nilüferler için hayati önem taşıyan yaprakların, üzerine düşen görevleri yerine getirebilmesi için suyun üzerinde batmadan durabilmeleri de gerekmektedir. Bu yaprakların her hangi bir sebepten dolayı batması, ışığa ve oksijene ulaşamayacak olan bitkinin kısa sürede ölmesine sebep olacaktır. Fakat görülmemiş bir büyüklüğe ve bunun getirdiği ağırlığa sahip olan nilüfer yaprağının, suyun üstünde batmadan yüzebilmesi son derece güçtür. Ancak yapraklarını suyun üzerinde tutmasının yaşayabilmesi için şart olduğunu bilen nilüfer bitkisi, böyle bir durum karşısında alınabilecek en zekice tedbiri alarak bu tehlikeyi de bertaraf etmiştir. Amazon nehrinde sakince yüzen bu yapraklar için en büyük tehlike, ırmak sularının zamanla üzerinde birikerek ağırlık yapması ve bu ağırlıktan dolayı dibe batmasının kaçınılmaz olmasıdır. Bu nedenle yaprakların batmasını önlemek için ilk planda alınabilecek en mantıklı tedbir, suların yaprağın üzerine gelmesini engellemek olacaktır. Şaşırtıcı bir şekilde nilüferler de, ancak zeki bir insanın akledebileceği böyle bir yöntem kullanarak, yapraklarının kenarlarını sulara set oluşturacak şekilde yukarı doğru kıvırmış ve bu sayede su yüzeyinde kalabilmeyi başarmışlardır. Üstelik sadece bunu yeterli görmeyen Amazon nilüferi, yaprakların içinde onları suyun üzerinde tutan hava boşlukları da oluşturarak ikinci bir tedbir daha almış ve batma riskini iyice azaltmıştır. Nilüfer bitkisi her seferinde olduğu gibi bu defa da olabilecek en uygun çözümü getirerek batma tehlikesinden kurtulmayı başarmıştır. Ancak burada araştırmacıların cevaplayamadıkları, bu bitkinin kendisi için böyle bir tehlikenin var olduğunu nasıl anlayabildiği ve bu tehlikeden kurtulmak için olabilecek en akılcı çözümü nasıl geliştirebildiğidir.
Üstelik bütün bu akılalmaz özelliklerin bir araya gelmesiyle yaşamını sürdürebilen nilüferler, bunlardan tek birinin bile eksik olması ihtimalinde nesillerini asla devam ettiremezlerdiHalbuki .Nilüfer bitkisi bütün bu ihtiyaçlarını karşılayabileceği kendine ait bir aklı olmamasına rağmen, sanki amazon bataklıklarını yıllarca incelemişçesine olabilecek en mükemmel yapıya sahiptir. Böylece Amazonun en güzel süslerinden biri olan nilüfer bitkileri yaşamın oldukça zor olduğu bir bataklığın içinde canlı kalmayı başararak,Allah'ın yaratmadaki gücü ve sanatının en çarpıcı örneklerindenbirini oluşturmaktadırlar.
İşte bu noktada araştırmacıların her seferinde karşı karşıya kaldığı gerçek bir kere daha gözler önüne serilmiştir. Bu gerçek, yerin ve göğün her köşesinde mükemmel bir aklın görüldüğü ve bu aklın sanatı ve kudreti sonsuz olan bir yaratıcıya ait olduğudur.