KİTAB-I KAİNAT
"Onlar görmüyorlar mı ki, gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmaktan yorulmayan (Allah), ölüleri de diriltmeye güç yetirir. Hayır, gerçekten O, her şeye güç yetirendir." (Ahkaf Suresi, 33)
Kainatın hangi köşesinde olursa olsun bir galaksi oluşumundan denizin altındaki bir balığa, insan vücudundaki bir enzimden fizik kanunlarına kadar herşey insanın iman etmesine, hak dini tanımasına vesile olmak için yaratılmışlardır.
İnanan bir insanın en önemli özelliği çevresinde olan biten tüm olayları gözlemlemesi, üzerinde düşünmesi ve aklı, vicdanı ile Cenab-ı Allah'ın varlığına, birliğine iman etmesidir. Dolayısıyla, uzayda dünyadan milyonlarca kilometre uzaklıktaki yıldızların, gezegenlerin, karadeliklerin yaratılışındaki hikmetlerden biri Allah (C.C.)'ın sonsuz gücünü insanlara göstermek, onları düşünmeye sevkederek kendi yaşamlarını, hayata geliş amaçlarını sorgulamalarını sağlamaktır. Bu yüzden Rabbimiz gökyüzünün ve yeryüzünün oluşumu ile insanın ahirette tekrar yaratılışı arasındaki bağlantıya dikkat çekmiştir. Böylece, insanlar madde dünyasında gerçekleşen muazzam olaylardan yola çıkarak kıyas yapabilecekler ve Allah (C.C.)'ın gücünü idrak ederek, O'nun vaadlerinin mutlaka gerçekleşeceğine iman edeceklerdir.
Etrafımızda gelişen olaylara, Cenab-ı Allah'ın yarattığı teknolojik imkanlarla elde edilen verilere, yapılan gözlemlere bu bakış açısıyla bakmak son derece önemlidir. Bu yüzden mümin görüp, görmediği her varlıktan öğrendiği her yeni bilgiden imanını güçlendirecek bir ders çıkarmayı bilir ve kainatın herhangi bir köşesinde meydana gelen bir patlamanın, atmosferde gelişen bir kimyasal reaksiyonun ya da evrende düzeni sağlayan tüm fizik kurallarının merkezinde kendisinin olduğunun bilinciyle yaşar.
Uzayda meydana gelen bir süpernova patlamasının, kendi etrafında hızla dönen nötron yıldızlarının, yüzeyinde binlerce kimyasal ve fiziksel tepkimenin gerçekleştiği gökcisimlerinin hepsi Cenab-ı Allah'ın kontrolünde, O'nun izniyle ve emriyle yaratılışlarına uygun olarak varolmaya devam ederken bir yandan da insanları düşünmeye sevkederek dine davet etmektedirler.
İkiz kardeşler...
Gökyüzünde gördüğümüz bazı yıdızlar, eğer yeterli büyüklüğe sahiplerse, büyük bir patlamayla "süpernova" haline gelirler. Büyüklüğü Güneş kadar ya da daha küçük olan yıldızların yüzeyinde zaman zaman "Nova" adı verilen patlamalar meydana gelir. Gökyüzündeki yıldızların yaklaşık yarısı ikiz yıdızlar diye tanımlayabileceğimiz çiftlerden oluşmuştur. Bizlere tam bir yıdız olarak gözüken bu yıldızlar, aslında birbirinin etrafında dönmekte olan iki ayrı yıldızdır. "Nova" patlamaları da bu çift yıldız sistemlerinde meydana gelir. Bu iki yıldız, birbirlerinin etrafında dönen ve aralarında yok denecek kadar az mesafe olan iki bilardo topu gibi düşünülebilir. Bunlardan bir tanesi bir beyaz cüce, diğeri ise normal bir yıldızdır. Beyaz cüce, yüksek yoğunluğu ve küçük hacminden dolayı büyük bir çekim gücü oluştururken, bu güçten etkilenen diğer yıldızın yakıt maddesi olan hidrojen , sürekli olarak beyaz cücenin yüzeyi üzerine düşer. Böylece iki yıldız arasında bir madde transferi olur. Örneğin gökyüzündeki en parlak yıldız olan Sirius'un beyaz ikizi bulunmaktadır ve belki de eşi, Sirius'tan sürekli olarak madde çalmaktadır.
Beyaz cücenin eşinden çaldığı hidrojen ya da başka bir gaz, gökcisminin yüzeyinde birikir. Biriken hidrojen, beyaz cücenin çekim gücünün etkisiyle kendi ağırlığı altında ezilerek hidrojen atomlarının çekirdeklerinin birleşmesine neden olur. Bu birleşme sonucunda hidrojen yanmaya başlar ve büyük bir enerji açığa çıkar. Kısa bir süre içinde bu reaksiyon gökcisminin her yanına yayılır ve reaksiyon büyük bir patlamaya dönüşür. Yıldız 10,000 kat daha parlak hale gelir. Ancak bu durum çok uzun sürmez, bir süre sonra yıldız eski haline dönerek eşinden madde çalmaya devam eder.
Uzay Fenerlerinin Doğuşu
Uzayda saniyede 30 sinyal gönderen ve çok yüksek miktarda enerjiyi uzayın derinliklerine yollayan ışık kaynaklarına "pulsar" denir. Süpernova patlamaları sonucunda oluşan pulsarlar, enerjilerini kendilerini çevreleyen gaz bulutuna aktarırlar. Bu yüzden ışıl ışıl parlayan bu gök cisimleri, yakıtını tüketip patlayan orta büyüklükteki bir yıldızdan geriye kalandır. Pulsarların kendi etraflarındaki dönüşü 1 saniyedir. Bazıları saniyede 30 tur atabilir. Kütlesi son derece ağır olan ve içine iki güneş sıkıştırılmış gibi olan bir pulsarın çapı yaklaşık 10 km kadardır.
Bir yıldız, oluşumundan itibaren bünyesindeki hidrojeni helyuma çevirmeye başlar. Ortaya çıkan helyum çekirdekleri biraraya gelerek oksijen ve karbonu meydana getirirler. Güneş büyüklüğündeki bir yıldız hiçbir zaman bu iki gazı yakamaz. Dolayısıyla enerji kaynağını tüketen, diğer iki gazdan da yararlanamayan yıldız kendi içine çökerek beyaz cüceye dönüşür. Bazen yıldızın kütlesi güneşten daha büyük olabilir ve karbonla oksijeni yakabilecek bir reaksiyon açığa çıkabilir. Büyük bir yıldızda gazların yaptığı basınç sonucu çekirdekteki sıcaklık 700 milyon dereceye çıktığında karbon, ısı biraz daha artınca da oksijen çekirdekleri reaksiyona girerek birleşebilir. Oksijen çekirdeklerinin birleşerek silikonu, 3 milyar derecede silikon çekirdekleri demiri meydana getirirler. Böylece yıldız artık demirden bir çekirdeğe sahiptir. Demirin bitmesi ise, yıldızın sonu olacaktır. Demir çekirdeği bile güneşten daha büyük olan bu gökcisimlerindeki ısı ve basınç öyle fazlalaşır ki, elektronlar atom çekirdeğinin içine doğru itilerek protonlarla birleşirler. Protonlar artı yüklü, elektronlar eksi yüklü olduklarından, her zaman daha az yer kaplarlar. Bu yüzden hacmin ansızın küçülmesiyle, yıldız önce kendi içine çöker, daha sonra büyük bir enerji ile patlar. Süpernova patlamasıyla ortaya çıkan enerji ve ışık bazen tüm galaksinin toplam ışığından daha fazla olabilir. Patlamayla birlikte kendi etrafında başdöndürücü bir hızla dönen yeni bir gökcismi, uzay fenerleri "pulsarlar" ortaya çıkar.
Evrendeki tüm bu anlatılan mucizevi olaylar ve düzen karşısında ister istemez aklımıza Üstad'ın şu sözleri geliyor ve Rabbimizi bir kez daha içtenlikle tesbih edip yüceltiyoruz:
"Her kelimesi, her harfi birer mucize-i Kudret olan bu kitab-ı kainatın telifinde öyle bir i'caz var ki, bütün esbab-ı tabiiye, farz-ı muhal olarak muktedir birer fail-i muhtar olsalar, yine kemal-i acz ile o i'caza karşı secde ederek 'Sübhaneke la kudrete lena. İnneke ente'l-Azizü'l-Hakim (Sen her türlü noksan sıfattan uzaksın. Senin verdiğinden başka bizim hiçbir güç ve kudretimiz yoktur. Sen mutlak galip ve herşeyi hikmetle yapansın)' diyeceklerdir." (Mesnevi-i Nuriye, sf.232)