Birbirinden şaşırtıcı yönleri ve akıl gösterileri ile birer tasarım harikası olan ışıklı balıklar okyanusların diplerinde yaşar ve o karanlık ortamı yaydıkları ışık ile aydınlatırlar. Dün üstünde durduğum gibi bu canlıların ışık yaymalarının bir çok hikmeti vardır. Bu canlılar yaydıkları ışık sayesinde avlanarak beslenirler, yaydıkları ışık ile deniz diplerini aydınlatır, kendilerini korur, kamuflaj yapar, ayrıca düşmanlarını korkuturlar. Işıklarını sürekli olarak çıkarmaz ancak uygun gördükleri (!) acil durumlarda dışarı vururlar. İnsan bile, kendinden büyük bir saldırgana yenik düşerken küçük bir canlının kendinden kat kat büyük bir canlıya -hiç bir çaba sarfetmeden elde ettiği- bir ışıkla karşılık vermesi yetmektedir.

Elbette ki bunların hiç biri tesadüfler ile açıklanamaz. Doğru ve hak olan, herşeyi yaratanın, her ayrıntıyı yerli yerince takdir edenin onlara bütün bu yetenekleri var oluş anlarından itibaren bahşetmiş olduğudur.
Allah her canlıya farklı üstün yönler vermiş, bunlarla insanları düşünmeye, gerçeği aramaya ve akleden insan olmaya çağırmıştır. Bir Kuran ayeti bu gerçeği şöyle belirtir:
"Sizin ilahınız tek bir ilahtır; O'ndan başka ilah yoktur; O, Rahman'dır, Rahim'dir (bağışlayan ve esirgeyendir).
Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğidirlmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır." (Bakara Suresi, 163-164)
Peki birçoğunun beyni bile olmayan bu canlılar ışık üretmeye nasıl karar vermişlerdir. Işık, bu canlıların ürettiği bir dizi kimyasal olayın sonucunda ortaya çıkar. Bu kimyasal olaylar ise son derece karmaşıktır.
Vücutlarında luciferin isimli bir pigment ve aynı zamanda da luciferaz isimli bir enzim bulunur. Pigmentin okside olması ve enzimin katalizatör görevi görmesiyle meydana gelen reaksiyonun sonucunda ışık oluşur. Bu işlemde kimyasal enerji ışık enerjisine çevrilmektedir. Pigmentin okside olabilmesi için oksijene ihtiyaç vardır. Bunu da kolayca, kendisinde bolca oksijen bulunan sudan elde eder. Işık saçan luciferin, luciferaz enzimi tarafından okside edildiğinde, bazı luciferin molekülleri enerjiyi içine çeker ve harekete geçer. Bu aşamadan sonra her bir luciferin molekülü bir foton açığa çıkarır.
Bugüne kadar hayatında hiç kimya eğitimi almamış birinin, anlatılan işlemleri en ince ayrıntılarına kadar kavraması gerçekten de oldukça zordur. Bilmediği bir çok terimle karşı karşıya kalacak, olayları anlayabilmek için mutlaka bir yardımcıya ihtiyaç duyacaktır. Oysa -açıkça anlaşılıyor ki- bu hayvanlar doğuştan yeteneklidirler. İnsanın dersini görmeden anlayamayacağı bir çok ayrıntıyı, onlar doğdukları andan itibaren üzerlerinde taşımaktadırlar.
Işık saçan canlıların bir kısmı kendileri ışık üretme zahmetine gerek duymazlar. Ancak çok özel organlarda ışık saçıcı bakteriler barındırırlar. Bakteriyel ışık organları kendileri ışık saçan canlıların ışık organlarından çok farklıdır. Çünkü bakteriler hücre dışındadır ve sürekli olarak ışık verirler. Bakteri ve hücrelerden gelen ışık her bir yana dağılırlar; ancak buna rağmen ilginç olan bu ışığın yönünün kontrol altına alınabilir olmasıdır.
Bunu bir örnekle anlatmak istersek: örneğin Photoplepheron Palebrotun adında bir balık ışığını kendisi üretmez. Bu iş için bir bakteri kullanır. Aynı karanlıkta kalmış birinin eline fener alıp etrafını aydınlatması gibi...
Düşmanlarıyla karşılaştığında ise balık arkasında bu bakterilleri bırakıp kaçar. Bakterileri ışıldarken gören düşman hala onları balığın kendisi zanneder ve hızla onlara yönelir. Balık ise bu anı fırsat bilerek kaçar. Burada yanıtlanması gereken birçok soru mevcuttur. Burada akla balığın bakterileri nasıl üstünde tutuğu, nasıl barındırıp beslediği, uygun gördüğü zaman nasıl üstünden attığı, böyle bir taktiği nasıl uyguladığı gibi bir çok soru gelmektedir.
Tüm bu yapılan işlemler büyük bir aklın göstergesidir. O akıl evrenin her yerine hakim olan düzenin ve uyumun sahibi olan Rabbimizin sonsuz aklının tecellisidir. Cenab-ı Allah kainatın her köşesinde ilmini, aklını, kudretini ve örneksiz yaratmasını tecelli ettirmektedir. Bediüzzaman demiştir ki:
"Bir San-i Zülcelal, Kendi sanatının mucizeleriyle Kendini tanıttırmak ve bildirmek ister.
Bir Rabb-i Rahim, rahmetinin güzel meyveleriyle Kendini sevdirmek ister.
Bir Mü'min-i Kerim, maddi ve manevi nimetlerin lezizleriyle perverde ediyor.
Bir Celil-i Cemil, şu mevcudatın ayinelerinde kibriya ve kemalini ve celal ve cemalini izhar edip nazar-ı dikkati celb ediyor.
Bir Ganiyy-i Mutlak, bir sehavet-i mutlak içinde nihayetsiz servetini, hazinelerini gösteriyor.
O Fatır-i Zülcelal, yeryüzünü bir sergi hükmünde yapmış. Bütün antika san'atlarını orada teşhir ediyor.
Bir Vahid-i Ehad, şu kainat sarayında taklid edilmez sikkeleriyle, Ona mahsus hatemleriyle, Ona münhasır turralarıyla, Ona has fermanlarıyla bütün mevcudata damga-i vahdetini koyuyor ve tevhidin ayatını nakşediyor ve afak-ı alemin aktarında vahdaniyetin bayrağını dikiyor ve rububiyetini ilan ediyor." (Sözler, s.344-345)