RÜYADAKİ SIRLAR
Ortalama 60 yıl yaşayan bir insan, takriben ömrünün % 33.3 'ünü uyuyarak geçirmektedir. Bu da yıl hesabıyla insanın 60 yılının yaklaşık olarak 20 yılını uykuda geçirmesi anlamına gelir. Bu hesaptan da anlaşıldığı gibi, insanın uykusunda geçirdiği vakit oldukça uzundur ve bu sürenin bu derece uzun olması da çok düşündürücü bir konudur. Göz açıp kapayıncaya kadar geçen kısacık dünya hayatında, bu kadar vaktin uykuda geçmeye mahkum olması, hiç şüphesiz herşeyi büyük hikmetlerle yaratan Allah'ın, bu süreyi de mutlaka çok fazla hikmete binaen tayin ettiği gerçeğini akla getirmektedir. Bunlardan biri, kuşkusuz uykunun insana bir dinlenme kılınmış olmasıdır.
"O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı) kılandır." (Furkan Suresi, 47)
Uykunun insan için bir dinlenme olmasının yanısıra son derece ilgi çekici ve sırlarla dolu olan diğer bir yönü de, bugüne kadar sistemi tam olarak çözülememiş olan rüya konusudur. İnsanın uykusunda rüya görmesi ve farklı bir dünyaya adım atması, oldukça düşündürücü olan olaylardan biridir. İnsanın, uykusunun %25'inde rüya gördüğü düşünülürse, rüyanın da pek çok hikmetinin olduğu ve insanların bu gerçekleri mutlaka düşünmeleri gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Rüya; teknik açıklaması bilimsel olarak hala yapılamamış, ama aşağı yukarı her insanın hayatında önemli bir yeri olan, bilim tarihinin en merak edilen sırlarından biridir. Hemen hemen her uykusunda farklı alemlere yolculuk eden insan, hiç gitmediği, görmediği, hatta hiçbir zaman gidip de göremeyeceği hayali mekanlarda bulunur; bu mekanlarda görünümü ve kişiliği kendisine tümüyle yabancı olan, farklı farklı insanlarla tanışır.
Elbetteki bu olay, merak edilen ve ilmi olarak cevap verilemeyen bir dizi soruyu da beraberinde getirmektedir. Nitekim gözleri kapalı, o an için şuurunu yitirmiş, dışarıda konuşulanları duymayan, görmeyen, kısacası dış dünyayla tüm ilişkisini koparmış olan bir insan, nasıl olur da bambaşka ülkelere, kilometrelerce uzaklıktaki yerlere hiçbir çaba sarfetmeden, yattığı yerden ulaşabilmektedir? Kendisinin asıl bedeni hala olduğu yerde dururken, başka yerlere giden beden kime aittir? İnsan nasıl olur da, gözleri kapalıyken sayısız detay görebilmektedir? Üstelik bütün bunları da karanlığın içinde yaşamaktadır. Zira beyin, ışığa yalıtkan olan yani içine ışık geçirmeyen bir organdır. İşte en şaşırtıcı olan da budur; Karanlık içinde oluşan aydınlık mekanlar, dahası renkler, şehirler, insan kalabalıkları, evler, arabalar ve daha saymakla bitmeyecek sayısız görüntüler...
Yapılan araştırmalar da, çok fazla merak uyandıran bu sırlara farklı boyutlar kazandırmaktadır. Örneğin; uykuya dalan kişi üzerinde yapılan incelemeler, kişinin ilk olarak, muntazam ve ağırlaşmış bir solunuma ve beyinde düzenli bir işleyişe sahip olduğunu göstermektedir. Uyuduktan yaklaşık 10 dakika sonra kişinin uykusu derinleşmekte ve bu durum yarım saat kadar sürmektedir. Bu süre sonunda uyku yeniden hafifleşmektedir. İşte tam bu noktada hayret uyandıran bir olay gerçekleşmeye başlar: Uyuyan kişinin gözlerinde hızlı göz hareketleri görülür. Göz küreleri göz kapakları altında hızla sağa sola doğru hareket etmeye başlar. Bu hareketler kişinin rüya görmeye başladığının alemetlerini oluşturmaktadır.
Rüya sırasında görülen tüm görüntüler insanın tamamen kontrolü dışında meydana gelen, o an içinde dış dünyada hiçbir şekilde var olmayan olaylar bütünüdür. Kişi sadece uyumak için yatmış ve bir süre sonra göreceği görüntüler hakkında hiçbir plan yapmamıştır. Hatta ne göreceğinden, nelerle karşılaşacağından tam anlamıyla habersizdir. Uyuduktan bir süre sonra da, tamamen iradesi dışında birçok olayla karşı karşıya kalır. Birdenbire farklı doğa kanunları, gerçek dışı mantık örgüleriyle muhatap olmaya başlar. Yüzyüze geldiği bu görüntüler kendisi için tam bir sürprizdirler. Ve her rüya ilginç senaryolu bir film gibidir. Bediüzzaman uykunun bu yönüne şöyle dikkat çekmiştir:
"Uyku nasıl ki avam için rüya-yı sadıka cihetinde bir mertebe-i velayet hükmündedir. Öyle de, umum için, gayet güzel ve muhteşem bir sinema-ı Rabbaniyenin seyrangahıdır." (Mektubat, s.381)
Rüyada son derece hareketli bir dünya içinde yaşayan insan, gerçek hayattaki insanla aynı insan mıdır? Öyle olsa da, rüyadaki elleri gerçek hayattaki elleri midir? Rüyadaki gözleri kendi gözleri midir? Elbetteki hayır. İnsan rüyasında gerçek hayatta sahip olmadığı hayali ellerle tutar, aslında kendine ait olmayan gözlerle görür, kısacası gerçekte var olmayan bir bedenle yaşar.
Yaşadığı, gittiği, bulunduğu yerler de gerçek değildir. Gözleri gerçek olmadığı gibi, gördüğü yerlerin de gerçekle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Tüm bunlar, yani yapay olarak oluşturulan tüm bu uyarılar, beynine ulaşmış ve bunun sonucunda da beynin içinde dört dörtlük bir "maddesel dünya" meydana gelmiştir. Rüyadaki araba, beyne ulaşan elektrik sinyallerinden oluşan bir görüntüdür. Apartmanlar, yollar, insanlar da öyle. Hiçbiri gerçek görüntüler değildir. Rüyasında yaşadığı olaylar, üzüntüleri, korkuları, sevinçleri de gerçek değildir. Tüm bunlar insana "yaşatılan" bir algı dünyasına ait görüntülerdir. Nitekim insan rüyasından uyandığında bu gerçeği oldukça sarih bir şekilde hisseder.
Rüyanın asıl mahiyetini açıklayan tek gerçek budur. İnsan, Allah'ın; "Allah, ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar).." (Zümer Suresi, 42) ayetinde ifade buyurduğu gibi, "ölü" konumundayken, sadece algıdan ibaret olan birtakım hisler yaşamaktadır ve bunun da tek bir açıklaması vardır: Allah kullarına rüyalarında dilediği algıları yaşatmaktadır ve belki de rüya ile onları gerçekleri düşünmeye çağırmaktadır.
Nitekim rüya, insanların maddesel bir varlık değil, aksine ruh sahibi birer varlık olduklarını ortaya koymaktadır. Rüyada gören, duyan, koşan, konuşan maddesel bedeni değil, sadece o kişiye Rabbi tarafından bahşedilmiş olan ve onu diğer tüm varlıklardan farklı yapan ruhudur. Yaşanan dünyanın sadece maddeden ibaret olduğunu, insanın bu dünyadaki mekan ve zamanla sınırlı bir hayata mahkum olduğunu ve bunun dışında da bir hayatı olamayacağını iddia edenler, kapalı gözlerin arkasında oluşan bu görüntülerin hangi mekan mefhumuyla ve bir-iki saniye içinde olup biten fakat sanki günler, aylar geçmiş gibi zannedilen sürenin de hangi zaman kavramıyla açıklanabileceğine dair sorulara cevap verememektedirler. Ancak bunun cevabı çok açık ve nettir. İnsan dışarıdan görüldüğü gibi sadece etten ve kemikten ibaret bir varlık değildir. İnsanoğlu; Allah'ın bu ete ve kemiğe ruhundan üflemesiyle can bulan ve yaşama bu şekilde başlayan bir varlıktır. Bu nedenle, onun için ne yaşam, ne zaman, ne de mekan bu dünyadakiyle sınırlı değildir. Ölümüyle "beden"i dünyada kalırken, "ruh"u yaşamaya devam edecektir. Ve onun için sonsuza kadar sürecek olan ahiret, bu şekilde başlayacaktır. Tıpkı; yatakta uyuyan bedeninin olduğu yerde kalıp, Allah'ın onu, ruhuyla başka başka mekanlarda hatta farklı görüntülerde yaşatmaya devam ettiği gibi...
İşte bu nedenle Allah'ın insana uykusunda, onun gücü ve iradesi dışında yaşattığı rüya, ahireti reddeden birtakım bilim adamlarının hiçbir şekilde açıklamaya yanaşmadıkları; bu yüzden de soruları cevapsız bıraktıkları çok kritik bir konudur. Çünkü rüya, ne insan bedeninin ne de onun yaşamının maddeye bağımlı olmadığını ve bu şekilde insanın, Allah'ın istekleri dışında birşey algılayabilecek ve O'nun takdirinden kaçıp kurtulabilecek durumda bulunmadığını tüm insanlığa bilimsel olarak ispatlar.