
Ancak su, basit bir kimyasal yapıya sahip görünmesine rağmen, Allah tarafından hayat verici pek çok özellikle donatılmıştır. Engin denizler, göller, akarsular ve yağmurlar sayesinde dünya üzerinde çok kolay bulunduğu halde su, diğer maddeler arasında en olağandışı özelliklere sahip olanıdır. Asıl mucizevi olan ise, eğer su bahsedilen olağandışı özelliklere sahip olmasaydı, bugün bütün bunları düşünüp anlamaya çalışan bizlerle birlikte yeryüzü üzerinde hiç bir canlı olmayacaktı.
Suyun canlılar için bu kadar can alıcı olması tamamiyle kimyasal yapısına dayanmaktadır. Bugün, suyun yapısı ve oluşumundaki ince detaylar ilerleyen bilim tarafından keşfedildikçe, yaradılışındaki üstünlükler bir bir ortaya çıkmaktadır. Her bir su molekülü birer gaz olan hidrojen ve oksijen atomlarının birleşmesiyle oluşmuştur. İki gazın birleşmesiyle, kendisini oluşturan bu elementlere hiç benzemeyen sıvı bir bileşik açığa çıkar. Suyun kendisi nötrdür. Yani artı veya eksi, bir elektrik yükü taşımaz. Ancak oksijen ve hidrojen atomlarının büyüklük oranlarından dolayı su molekülünün oksijen tarafı hafifçe eksi, hidrojen tarafı ise hafifçe artı yüklenir. Birden fazla su molekülü biraraya geldiğinde ise artı ve eksi yükler birbirini çekerek "hidrojen bağı" adı verilen çok özel bir bağ oluştururlar. İşte suya neredeyse bütün özelliklerini veren de bu hidrojen bağıdır. Teknik olarak oldukça basit görünmesine rağmen, hidrojen bağının suya kazandırdığı özelliklerin üstün bir akıl gerektirdiği çok açıktır. Çünkü su hayatın devam etmesi için gereken bütün ihtiyaçlara karşılık verecek bir yapıya sahip olarak yaratılmıştır.
Hidrojen bağı çok zayıf bir bağdır ve ömrü insan aklının kolay kolay kavrayamayacağı kadar kısadır. Bir hidrojen bağının ömrü yaklaşık olarak bir saniyenin yüzmilyarda biri kadardır. Ancak bağlardan biri kırıldığında hemen bir diğeri oluşur. Bu sayede bütün su molekülleri birbirlerine yapışırlar ama öte yandan zayıf bir bağla bağlı olduklarından akışkanlıklarından da bir şey kaybetmezler. Bunun sonucunda su, normal şartlar altında sıvı bir madde olarak en iyi taşıyıcı özelliğine sahip olur.
Hidrojen bağına sahip olması suya pek çok özellik kazandırmıştır. Bu özellikler ise hayatı doğrudan etkilemektedir. Bunlardan bir tanesi, bu bağ sayesinde suyun sıcaklık değişimlerine karşı direnç gösterebilmesidir. Yazın sıcak günlerinde hava ile su arasındaki sıcaklık farkını hemen hissedeceksinizdir. Aradaki fark suyun sıcaklığının artması için havadan daha fazla ısı enerjisine ihtiyaç duymasından kaynaklanmaktadır. Her bir maddenin kendisine ait bir ısı kapasitesi vardır. Bu bir maddenin bir gramının sıcaklığını bir derece arttırmak için gereken ısı miktarıdır. Su, diğer maddeler arasında neredeyse en fazla ısı enerjisi gerektiren maddedir. Su için gereken miktar havadan veya alüminyumdan dört kat, demirden ise on kat daha fazladır. Bunun nedeni ise suyun sahip olduğu hidrojen bağlarıdır. Kısaca, suyun sıcaklığı verilen ısıya nazaran yavaş yavaş artacak ve ısı miktarı birden düşse bile suyun sıcaklığı yavaş yavaş azalacaktır. Suyun sıcaklığının önemli bir oranda oynabilmesi için, çok büyük miktarlarda ısı enerjisine gereksinim olduğundan, okyanuslarda veya büyük tatlı sularda yaşayan canlılar, neredeyse sabit bir sıcaklıkta yaşamaktadırlar.
Öte yandan bizlerin ve karada yaşayan diğer bitki ve hayvanların vücutlarında bu kadar büyük oranlarda su bulundurmalarının bir faydası da budur. Hepsi kendisine ait neredeyse sabit bir vücut sıcaklığına sahip olmaktadırlar. Bu ise, sanıldığından daha önemli bir noktadır, çünkü hayatı sağlayan biyolojik ve kimyasal reaksiyonlar sadece çok dar bir sıcaklık aralığında gerçekleşmektedirler. Yani eğer bizler, vücut sıcaklığımızı sabit tutan suya bu oranda sahip olmasaydık, birden ateşimiz çıkabilecek veya donma noktasına gelebilecektik. Bu durumda, solunum, sindirim, besin ve enerji elde etme gibi alışkanlıklar, bize normal ve doğal gelen pek çok hayati fonksiyon gerçekleşmeyecekti.
Suyun buharlaşabilmesi için de çok büyük bir ısı enerjisine ihtiyaç vardır. Buharlaşırken bu kadar çok ısı enerjisi harcaması, suya serinlik vermesi dışında varolabilmemiz için şart olan bir özellik daha kazandırmıştır. İnsan vücudunun normal sıcaklığı 36 derecedir. Dayanabileceği en yüksek sıcaklık ise 42 derecedir. Altı derece ise, aslında oldukça küçük bir aralıktır ve güneşli bir günde, bir kaç saat güneş altında çalışmak bu sıcaklık artışını çok rahat sağlayabilir. Ancak terleyerek, yani içerisindeki suyun buharlaşmasını sağlayarak, vücut büyük miktarda ısı enerjisi harcamakta ve hayatın devam etmesi için gerekli sıcaklığa düşebilmektedir. Eğer terleyemeseydik ya da terlemek bu derece önemli bir sıcalık düşürücü etken olmasaydı, sıcak günde bir kaç saatlik bir çalışma veya güneş altında biraz dolaşmak insan hayatı için tehlike arzedebilecekti.
Suya olağandışılık kazandıran özelliklerinden bir tanesi de donması ile ilgili olandır. Pek çok sıvı için sıcaklık düştükçe yoğunluğu artar ve ağırlaşır. Suyun yoğunluğu da soğudukça artar. Ancak bu artış, su +4 dereceye ulaşana kadar devam eder. Dört derecenin altına düştükçe suyun yoğunluğu azalır ve daha hafifleşir. Bir bardak suyun içindeki buzların yüzmesinin nedeni budur. Bugün bunun nedeni bilimsel açıdan tam olarak açıklamamaktadır. Ancak bilinen şudur ki, eğer su böyle bir özelliğe sahip olmasaydı denizlerde ve göllerde yaşam olamayacaktı.
Eğer su dondukça ağırlaşmaya devam etseydi, buz sudan daha ağır olacaktı. Bunun sonucunda ise, deniz ve göllerdeki sular dipten yukarıya doğru donacaktı. Suyun altında toplanan buzlar ise, mevsimler değişse bile kolay kolay erimeyecekti ve bütün su altı hayatı yok olacaktı. Oysa su, her zaman için dört derecede en ağır olduğundan dolayı dipteki su hep dört derece civarında kalmakta, yüzeyde kalmaya devam etmektedirler. Hatta göller ve denizlerin yüzeyi buz tuttuğu zaman bir kapak görevi görmekte ve dibindeki ısının muhafaza edilmesine, dolayısıyla canlılığın sürmesine destek vermektedir.
Suyun bütün bu özelliklere sahip olmasına sebep olan sadece sekiz protondan oluşan oksijen atomu ile bir tek protondan oluşan hidrojen atomunun yapmış olduğu kimyasal bağdır. Hidrojen atomları, oksijen atomuna, aralarında 105 derecelik bir açıyla bağlanarak su molekülünü meydana getirirler. Su molekülü ise, bu fiziksel yapısı dolayısıyla ısınma ve donmasında yukarıda anlatılan olağandışı özelliklere sahip olur. Evet, görünen sebep bu olabilir, ancak ne oksijen atomu, ne de hidrojen atomu veya alışverişte bulundukları elektronlar bu tip özellikler kazanacaklarını ve bu özelliklerin hayat verilmesi için şart olacağını önceden belirleyemezler. Bu parçacıkların kendilerine ait bir şuurla hareket etmelerine, bu derece sistematik sebep-sonuç ilişkileriyle milyarlaca canlıya hayat kaynağı olmalarına imkan yoktur. Su altında hayatın devam etmesi için donduğu zaman daha hafif olması gerektiğine, oluşturduğu canlı bedenlerinde termostat görevi görmesi gerektiğine dair bilgi, elbette benzersiz ve üstün bir akılla yaratan Rabbimiz tarafından verilmiştir.
Allah, gökten su indirdi, ölümünden sonra yeri onunla diriltti- işitebilen bir topluluk için bunda gerçekten bir ayet vardır. (Nahl Suresi, 65)