KAİNAT GENİŞLİYOR
Kainatta en küçüğünden en büyüğüne kadar gördüğümüz herşey, büyük bir nizam ve intizam üzerine kurulmuştur. Sonsuz büyüklükteki bir evrende yaşayan insan, gözlerini açtığı andan itibaren, milyonlarca ayrıntı ve denge üzerine kurulu olan göz kamaştırıcı bir dünya ile karşılaşmaktadır.
Nitekim gök bilimi üzerinde yüzyıllardır çalışma yapan insan, halen daha pek çok soruya cevap bulamamaktadır. Halbuki Cenab-ı Allah'ın yeryüzüne gönderdiği en büyük mucizelerden biri olan Kur'an-ı Kerim'in, kainat hakkında bildirdiği bilgiler ışığında ilerleyen insan, dış dünya üzerinde merak ettiği pek çok şeyin cevabını bulacaktır. Nitekim kuantum fiziğinin kurucularından Max Planck adlı bilimadamı, kainattaki mükemmellik karşısında tüm bilimadamlarının sahip olması gerektikleri şeyin öncelikle iman olduğunu: "İman, ilim adamının vazgeçemeyeceği bir vasıftır" sözleriyle dile getirmiştir. Bilimin, içinde bulunduğumuz yüzyıldaki kadar gelişmiş olmadığı bir dönem olan günümüzden 1400 yıl öncesinde, insanlara kainat hakkında cevaplayamadıkları pek çok bilginin aktarılmış olması, elbetteki Kur'an-ı Kerim'in içerdiği büyük mucizeleri ve en doğru rehber olduğunu bizlere göstermektedir.
Nitekim evrenin gün geçtikçe genişliyor olması, Kur'an-ı Kerim'in çok büyük mucizelerinden birini bizlere göstermektedir. Bu konu üzerinde araştırma ve incelemelerde bulunan bilimadamlarından biri olan Amerikalı bilimadamı Dr. Hubble, 1924 ve 1929 yılları arasında yakın ve uzak olan çok sayıdaki galaksiyi incelerken, bunların dünyaya olan uzaklıklarına göre değişen bir kızıllık yaydıklarını saptadı. Bu buluş bilim dünyasında ve bunun ne anlama geldiğini bilen bilim adamları arasında büyük bir yankı uyandırdı. Yüzyıllardır evrendeki hareketliliği araştıran bilim adamlarına göre, gök cisimlerinden yayılan bu kırmızı renk, o güne kadar saklı kalan pek çok soruyu aydınlatmış oluyordu. Çünkü 'Doppler Kanunu' adı verilen fizik kanununa göre, dünyaya doğru hareket eden yani dünyaya yakınlaşan cisimlerin yaydığı ışığın tayfı mor renge doğru, uzaklaşanlarınki ise kızıl renge doğru bir kayma gösteriyordu. İşte bu kanun, ortaya büyük bir gerçeğin çıkmasına sebep olmuştu.
Yıldızların ve diğer gök cisimlerinin kızıl renkli bir ışık yaymaları, bu gök cisimlerinin gittikçe birbirinden ve dünyadan uzaklaştıklarını ve evrenin de gittikçe genişlediğini gösteriyordu.
İşte 1924 ve 1929 yılları arasında keşfedilen bu büyük buluş, bilim dünyasını karıştırmış ve yapılan en büyük keşiflerden biri olarak tarihe geçmiştir. Bu kanun ilk bulunduğunda insanoğlunun büyük bir zafer kazandığı ve çok büyük bir sırrı açığa kavuşturduğu söylenmiş ve ağızdan ağıza yayılmıştır. Ancak yirminci yüzyılda uzun araştırmalar sonucu ortaya çıkarılabilen bu gerçeğin, kendilerinden bin dörtyüz sene önce dahi insanlara bildirildiği öğrenildiğinde, bilim adamlarının arasında büyük bir şaşkınlık yaşanmıştır. Çünkü araştırmacılar daha yeni öğrenebildikleri bu kainat sırrıyla, M.S 600 senesinde inen Kur'an-ı Kerim'in şu ayetinde karşı karşıya kalmışlardır.
"Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz." (Zariyat Suresi, 47)
Evrenin gitgide genişlediğini açıkça ifade eden bu ayetten asırlar sonra gerçekten de dünyadan yaklaşık 1 milyar ışık yılı uzaklığında bulunan bir takım yıldızın bizden her saniye 1500 km. uzaklaştığı saptanmıştır. Dünya ve içinde bulunduğu güneş sistemi ise her yıl bulunduğu yerden yaklaşık 500 milyon km. uzağa gitmektedir. Üstelik her saniye, uzak yıldız topluluklarının kaçış hızları yaklaşık 60.000 km.'yi bulmakta, buna mukabil aynı şekilde uzay da her saniye 60.000 kilometrelik bir hızla büyüyerek genişlemektedir. Üstelik bu genişleme, rastgele ya da gelişigüzel bir hızda ve durum içerisinde olmamaktadır.
Evrende birbirinden büyük bir süratle uzaklaşan gök cisimlerinin hızları, belirli bir periyot izlemektedir. Çünkü milyarlarca gök cisminin genişleme esnasında hızlarında meydana gelebilecek olan en ufak bir değişiklik, evrenin genişleyemeyerek içine çökmesine ve evrenin tamamen altüst olmasına sebep olacaktır. Bilim adamları bu hızda meydana gelebilecek herhangi bir değişiklik derken neyi kastettiklerini açıklamak için, insanlara şu oranı vermişlerdir. Evrenin altüst olması için gökcisimlerinin hızlarında "100 milyon kere milyonda bir" oranında bir değişiklik dahi olması yeterlidir. Ve hızı saate 60.000 km.yi bulan milyarlarca cismin bu kadar küçük bir hız değişikliği yapmadan ilerleyebilmesi, insanın sadece formüllere dayanarak izah edebildiği ama herhangi doyurucu bir açıklama getirmekte aciz kaldığı bir durumdur. Çünkü hiç bir insan böyle bir güce ve böyle bir akla sahip değildir ve de asla olamayacaktır.
Kainatla ilgili sadece küçük bir ayrıntı olan ve daha bilinen binlerce çeşidi olan bu kanunlar, ancak Allah'a ait bir akıl ve kudretle izah edildiğinde açıklığa kavuşturulabilir. Yoksa insanlar bir karıncanın çene kasından, uzaydaki sistematik dengeye kadar herşeye bir açıklama getirmek istemekte, ama teknik bilgilerle bunu ancak bir yere kadar yapabilmektedirler. İşin en temeline yani bütün bunların nasıl gerçekleşebildiğine gelindiğinde, bilim burada tıkanmakta ve olaylar sadece üstün kudret sahibi bir Yaratıcı'nın varlığıyla açıklığa kavuşturulabilmektedir.
İşte teknolojinin olabilecek en üst seviyeye geldiği bu asırda yapılabilmiş olan bir çok buluşu, yüzlerce sene evvelinden insanlara bildiren Kur'an-ı Kerim de, bilimin açıklama getiremediği mucizeleri içermektedir. Çünkü Kur'an Allah tarafından indirilmiştir, O'nun kullarına olan bir mesajı niteliğindedir ve içindeki bilgiler, büyük bir akla ait olduğu bir bakışta anlaşılan mucizevi açıklamalardır.
İsra Suresi'nin 88. ayet-i kerimesi'nde bu durum şu şekilde ifade edilmektedir.
"De ki: "Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler."
Bu nedenle kendisine rehber olarak Kur'an-ı Kerim'i alan insanlar, dünyada ve ahirette kurtuluşa ermiş olan ve insanların bilmedikleri Rabbinin yol göstermesiyle öğrenerek asla yenilgiye uğramayan insanlar olurlar. "