YAŞAM İÇİN EN UYGUN MEKAN: DÜNYA - 1
"Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp giderler." (Yusuf Suresi, 105)
Genellikle günlük hayatın yoğun çalışma temposuna dalan insanların büyük çoğunluğu ne kadar mükemmel bir sistem içerisinde yaşadığından habersizdir.Hatta kendi yaşamının, binlerce farklı ve birbirinden bağımsız olayın belirli bir düzen içerisinde işlemesine bağlı olduğunun farkında dahi değildir. Halbuki insanın yaşamı da, tüm kainatın yaşamı da iç içe geçmiş binlerce halkanın birbirine sımsıkı kenetlenmesi ve birbiriyle tam bir uyum içerisinde hareket etmesine benzer. Bu halkalardan yalnızca bir tanesinin olmaması veya işleyişinde bir aksaklık olması insanın hayal bile edemeyeceği olayların meydana gelmesine hatta dünyada canlılığın tamamen yok olmasına neden olabilir. Üzerinde yaşadığımız dünyada son derece karmaşık ve dev boyutlarda olan ekolojik dengenin devamını sağlayan binlerce faktörden birinin olmaması dahi, insan neslinin yeryüzünde barınamamasına sebep olur.
Yaşamın devamı için ilk akla gelen şüphesiz, insanın canlı kalabilmesi için nefes almaya ihtiyaç duymasıdır. Çünkü insan susuzluğa karşı bir kaç gün direnebilirken, havasızlığa dayanma süresi ancak bir iki dakikadır. Ne var ki bu noktada insanı asıl hayrete düşüren şey havadaki oksijen oranının tam olarak insanın ihtiyacına uygun olarak yaratılmış olmasıdır. Havada bulunan oksijen oranının (%21) biraz daha fazla olması hücrelerin yanmasına neden olacakken, biraz daha az olması da gıdalarımızın enerjiye çevrilmesini imkansız kılacaktı. Nitekim havada bulunan oksijenin bu hassas ayarının korunması için azot, karbondioksit, hirdojen vb. gibi gazların da canlılığın devamını sağlayabilecek en uygun miktarlarda olması gerekir. Böylesine kusursuz bir düzen olmasaydı ve insanın soluduğu havada yalnızca oksijen olsaydı o zaman yeryüzündeki canlıların zehirlenerek ölmesi kaçınılmaz olacaktı. Zira oksijen tek başına solunduğunda zehirleyici etki yapan yakıcı, özel bir gazdır.
İnsanların yaşayabilmesi için varolması gereken milyonlarca ayrıntıdan sadece biri olan oksijen gazı, diğer her detay gibi olabilecek en uygun oran ve ölçüde varedilmiştir. Havada diğer gazlarla karışık olan oksijen, bunların içinde yaşamı devam ettirecek en uygun miktarda bulunur. Nitekim yükseklere, insanların yerleşim yeri olarak kullanamadığı tepelere çıkıldıkça, havadaki oksijen miktarı giderek azalmakta ve nefes almak giderek zorlaşmaktadır. Eğer yükseklerdeki oksijen miktarı aşağıda da aynı olsaydı insanların nefes almak için dağcıların kullandığı oksijen tüpleriyle yaşamaları gerekecekti. Bu nedenle havadaki oksijen miktarındaki en ufak bir oynama, insan için büyük bir rahatlık olan temiz havayı, kısa sürede büyük bir sıkıntı ve eziyete çevirebilecek derecede önemlidir. Bu miktarların korunabilmesi ise birbirine bağlı bir dizi olayın sahip oldukları hassas dengede bir bozulma olmaması ile mümkün olmaktadır.
Yeryüzündeki pek çok insan ne kadar kusursuz bir evren içinde yaşadığından, hayatının devam etmesi için kendisine, oksijen miktarına kadar herşeyin ince ince hesaplandığı mükemmel bir düzenin yaratıldığından habersizdir. Oksijenin varlığı bu düzeni meydana getiren halkalardan biridir. Bu büyük zincirin halkalarından bir diğeri ise sudur.
İnsanın yaşamının bekası için her an milyarlarca metreküp su, okyanuslardan atmosfere, oradan da karalara taşınır. Suyun bu dolaşımını insanın organize etmesi gerekseydi şüphesiz dünyanın bütün insanları, bütün teknik aletleri ve en üstün teknolojisi bir araya gelse dahi yine de bu işi başaramazlardı. Oysa Allah'ın insanların hizmetine verdiği Güneş, okyanuslardaki suyu buharlaştırma görevini tek başına üstlenmiştir. Bu onun, Rabbinin emrine boyun eğerek yerine getirdiği bir hizmettir. Güneş okyanuslardan her yıl 45 milyon metreküp su buharlaştırır. Buharlaşan su gökyüzünde bulutlara dönüşür ve rüzgarlar vasıtası ile başka yerlere taşınır. Bulutları dilediği ülkenin insanları üzerine gönderen Allah, dilediği vakitte ve dilediği miktarda yağmuru o insanların üzerine yağdırır. Bu şekilde 3-4 milyon metreküp su, okyanuslardan karalara dolayısıyla insanoğluna ulaşmış olur.
İnsanların hiç bir şekilde dolaşımına güç yetiremeyecekleri yağmur, Alah dilediği zaman ihtiyaç olunan yere, ihtiyaç olunan zaman ve miktarda yağmaktadır. Ancak bu akılcı denge sayesinde, ülkeler kuraklıktan dolayı yeryüzünden silinmemekte ya da bütünüyle sular altında kalmadığı için koskoca şehirler ve ülkeler varlığını devam ettirebilmektedir. Kuşkusuz hiç bir insan kendisini yaşadığı şehre gökten gelebilecek olan bu tehlikeye karşı koruyabilme ve ondan kaçabilme gücüne sahip değildir. Ancak Allah kullarının yaşamasını istediği sürece bu denge ve bu dolanım kıyamete kadar bu şekilde devam edecektir. Rahman olan Allah, bir ayet-i kerimesi ile insanlar üzerindeki bu büyük lütfunu şöyle beyan ediyor:
"Görmüyor musun; gerçekten Allah, gökyüzünden su indirdi de onu yerin içindeki kaynaklara yürütüp-geçirdi. Sonra onunla çeşitli renklerde ekinler çıkarıyor. " (Zümer Suresi 21)
Araştırmacılar bütün bu dengelerin nasıl korunduğu ile ilgili bilgileri yeni yeni öğrenmeye başlamış ancak bu dengeyi kimin kurduğu ve nasıl oluştuğu ile ilgili sorulara cevap verememişlerdir. Çünkü doğayı şekillendiren kanunların garip bir biçimde hatasız ve sanki canlı bir varlığa ait keskin bir şuurla işlediğini görmüşlerdir. Bu da bir kısmının kabul etmek istemediği Allah'ın varlığı gerçeğini bütün açıklığıyla ortaya çıkarmıştır. Kendilerine sorulan "nasıl oluyor" sorularına, "Allah yarattığı için" cevabını vermek istemeyenler ise ortaya ispat edemedikleri ve yanlış olduğunu bildikleri bir takım asılsız teoriler atmışlardır. Halbuki uzayla, dünyayla ya da canlıların yaşamıyla ilgili hangi konu bilimsel olarak araştırılmaya kalkılsa, ortaya Yaradılış gerçeği çıkmaktadır.
Tüm bu bilgilerin hepsi Rahman olan Allah'ın şu ayet-i kerimesinin güzel bir tecellisini meydana getirir:
"O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiç bir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?" (Mülk Suresi, 3)