KEHRİBAR BONCUKLARI
Cenab-ı Allah dış görünüşleri itibariyle birbirlerine oldukça benzer olarak yarattığı karıncaları, taşıdıkları apayrı özeliklerle birbirinden ayırmıştır.
Hayvanlar aleminin en çalışkan ve en disiplinli canlılarından olan bu küçük böceklerin toprağın altına gizlenmiş yaşamları, ancak gelişmiş bir şuurun planlayabileceği kadar akılcı ve intizamlıdır. Kuraklığa karşı tedbir almaları, aralarında son derece akılcı bir iş bölümü yapmaları, görevlerini yaparken hataya düşmemeleri ve zor durumlar karşısında gösterdikleri fedakarlıklarla karıncaların yaşamı, bütün kainatı yöneten tek bir gücün varlığına dair en güçlü delilleri oluşturmaktadır. Her karınca türünün kendine has olan yaşam tarzı, araştırmacıların sadece mucize olarak açıklayabildikleri akıl örnekleriyle doludur. Bunlardan en ilginç olanlardan birisi de, kurak topraklarda kendilerini besin deposu olarak kullandırtan bal küpü karıncalarıdır.
Kuru toprağın altında kendilerine yuva yapmak zorunda olan bal küpü karıncaları, çiçeklerin, bitkilerin ve suyun pek rastlanmadığı bu arazilerde yaşayabilmek için, hiç bir insanın onlar adına düşünüp bulamayacağı bir yöntem geliştirmişlerdir. Dışarıdaki verimsiz topraklarda her gün yiyecek bulabilmek için yuvadan ayrılan işçi karıncalar, yaprakların üstünde yaşayan küçük yaprak bitlerinin salgıladıkları şekerli sıvıdan başka kendilerine pek bir besin bulamazlar. Bu, karıncaların sevdiği ve oldukça lezzetli bulduğu bir besindir. Bu nedenle işçi karıncalar, yaprak bitlerinden topladıkları şekerli karışımla hem karınlarını doyurur hem de bir kısmını kuraklık zamanı aç kalmamak için yuvalarında depolarlar. Fakat bu küçük karıncaların topladıkları karışımı depolamak için geliştirdikleri yöntem , canlılar aleminde hemen hemen hiç görülmemiş derecede ilginç ve akılcıdır.
Oldukça kalabalık gruplar halinde yaşayan bal küpü karıncaları yemek aramaya, diğer hayvanlarda olduğu gibi hep birlikte çıkmazlar. Bu karıncaların bir kısmı besin bulabilmek için dışarıya çıkarken bir kısmı da yuvada kalarak diğer karıncaların geri dönmelerini beklerler. Yuvada kalan karıncaların doğduğu andan itibaren hiç dışarı çıkmamaları ilk başta pek anlaşılabilecek gibi değildir. Çünkü evde kalanların, dışarıya çıkıp yemek arayanlardan yapı ve fizik olarak hiç bir farkı yoktur. Bu tavrın sebebini analayabilmek için uzun zaman gözlem yapan bilim adamları, bu araştırmaların neticesinde inanılmaz bir sonuçla karşılaşmışlardır. Koloninin bir kısmının evden kesinlikle ayrılmamasının sebebi, aralarında gerçekleştirdikleri görev dağılımı ve bunu uygulamadaki disiplinleridir. Dolmuş adı verilen bu karıncalar, diğer karıncaların getirdiği fazla besinleri depolamakla görevlidirler. Ancak görevlerini yerine getirirken kullandıkları yöntem bilinen depolama yöntemlerinden çok farklıdır. Çünkü depo olarak yuvanın içinde herhangi bir bölümü değil kendi bedenlerini kullanırlar . Dışarıdan gelenlerin getirdikleri yiyecekten ihtiyaçlarından çok daha fazlasını alarak gittikçe şişmeye başlayan bu karıncalar, kısa bir süre sonra birer bal küpü halini almaya başlarlar. Dışarıdaki kurak araziden genellikle eli boş dönen karıncaları, gövdesinde biriktirdiği bu balla besleyen bal küpleri, bu nedenle koloni için hayati önem taşırlar.
Birer besin deposu haline gelen bu karıncaların bir hedefleri olmadan, ihtiyaçlarından fazlasını yemeleri söz konusu olamaz.. Çünkü bu yeme temposu onları bir süre sonra oldukça zor duruma düşüren, rahatsızlık veren hatta ölüme kadar götüren bir harekettir. Her geçen gün biraz daha şişen bedenleri hiç bir zaman eski haline gelmeyecek şekilde değişmektedir. Küçük bir karıncanın böylesine akılcı bir plan yapabilmesi için ileride kuraklık olabileceğini tahmin etmesi, buna çözüm olarak vücudunda yiyecek biriktirmeye karar vermesi ve bu kararı uygularken kendine gelen zararları diğer karıncaların aç kalmaması için gözardı etmesi gerekmektedir. Üstelik böyle bir işe girişmeden önce, yediği karışımı ağzından tekrar hiç bir bozulmaya uğramadan çıkarıp, erafına dağıtabileceği bir fiziksel özelliğe sahip olduğunu da bilebilmesi gerekir. Bütün bunları düşünüp hesaplayabilme ve karar verip hayata geçirebilme imkanına sahip olmayan bal küpü karıncalarının bu muhteşem hayatları, insanları imana davet eden çok büyük bir yaradılış delilidir.
Kendilerini canlı birer besin deposu haline getiren bu karıncaların fedakarlıkları bununla da sınırlı kalmaz. Vücutlarında balı biriktirip, hareket edemeyecek kadar şiştikten sonra, kendilerini yuvanın aşağısındaki odalardan birinin tavanına asarlar. Dışarıdan gelen işçi karıncalar yanlarında getirdikleri yiyecekleri hemen, altı ila sekiz santimetre çapında saydam bir küre halini alan bu canlı deponun yanına götürerek ona yedirirler. Böylelikle topladıkları hiç bir yiyeceği israf etmez ve kurak mevsimler için tedbirlerini almış olurlar. Tavana kendilerini asan karıncalar ise kuraklık mevsimine kadar hiç kıpırdamadan bu şekilde durarak üzerlerine düşen görevi hayret edilecek bir kararlılıkla yerine getirirler.Kendilerini yuvadaki karıncaları beslemek için büyük bir depo haline getiren bu karıncalar, gövdelerindeki bal tükendikçe, verdiğinden daha fazlasını yeni gelenlerden alır ve eksilen miktarı bu şekilde tamamlamış olurlar.Toprağın altında yeryüzüne hiç çıkmadan yaşayan bal karıncaları, kolonisinin kendisine verdiği görevi yerine getirmek için ömür boyu sürecek bir zorluğu bu şeklide üstlenirler. Bal karıncalarının ilginç yaşamlarındaki bu sırları uzun süren gözlemler sonucu açığa çıkaran bilim adamları, cevabını veremedikleri bir çok soruyla da karşı karşıya kalmışlardır.
Yaratılan bütün canlılarda olduğu gibi bal küpü karıncalarında da araştırmaların getirdiği tek sonuç, bütün canlılığı yaratan tek bir gücün varlığı olmuştur. Ağzı daima açık duran bir karınca yuvasında bir sürü karınca devamlı içeri girip çıkarken, bir kısmının da üzerine düşen görevi yerine getirmek için kendini toprağın altına hapsedip, ömür boyu dışarı çıkmamasındaki irade ve sabır şüphesiz karıncanın kendisine ait olamaz. Küçük bir karıncanın doğduğu andan itibaren kendisinin diğerlerinden farklı bir görevi olduğunu, tarif edilmemesine rağmen düşünebilmesi kesinlikle mümkün değildir. Bütün karıncaların getirdikleri fazla yiyecekleri, kendilerini adeta bir depo haline çeviren arkadaşlarına yedirmeleri için hepsinin bu konuda bilgili olması ve bunların yediği besinden sonradan faydalanabileceklerini biliyor olmaları gerekir. Çünkü bal küplerini, taşıdıkları besinlerle doyuran işçi karıncalar, acıktıklarında geri dönerek onlardan yiyecek isterler. Bu isteği asla geri çevirmeyen bal küpleri ise ağızlarından akıttıkları tertemiz balla işçileri beslerler. Bütün bu bilgilere önceden sahip oldukları, yaşadıkları hayattan ve kararlı tavırlarından açıkça görülen bu canlılara, böylesine mucizevi bir hayatı yaşatan şüphesiz yaratıcıları olan Allah'tır. Dolmuşların kendilerine hiç fayda vermeyecek bu görevi hiç bir itirazda bulunmadan kabullenmeleri de Rablerine boyun eğmiş olduklarının açık bir delili niteliğindedir..
Yaptıkları bu fedakarlık sonucu vücutları işe yaramayacak hale gelen bal küpleri, bu görevi koloninin diğer bir üyesine devrederler.Bütün dolmuşlar son kapasitelerine kadar dolunca aynı görev için işçi karıncalardan yeni bir tanesi seçilir.. Buna hiç bir şekilde itiraz etmeyen bu yeni aday, dışarıdan gelen her işçinin yanındaki fazla balı yiyerek kısa sürede genişler ve bir müddet sonra büyük bir besin deposuna dönerek kendini tavana asar.
Karıncaların böyle bir depolama işlemi için kendi vücutlarnı kullanmaları gerçekten çok büyük bir mucizedir. Çünkü canlıların büyük çoğunluğu kendi ihtiyaçlarının dışında vücutlarına besin almazlar.Alınan besinin fazlası ya vücuttan atılır ya da kaloriye dönüşerek hayvana enerji sağlar. Bunun da ötesinde vücuda giren besin, girdiği andan itibaren farklılaşmaya başlar. Hemen hemen hiç bir canlının yediği yemek tekrar kullanılmak üzere bedeninde saklanıp, depolanamaz.. Oysa dolmuş karıncaları, aldıkları besinin bir kısmını sindirip hayatlarının devamı için kullanırken, bir kısmını da depolamaktadırlar. Vücutlarındaki bu özelliği de olabilecek en akılcı şekilde değerlendiren bu karıncalar, yaşadıkları kurak toprakların üzerinde Allah'ın kendilerine bahşettiği bu kolaylık sayesinde rahatça yaşamayı başarırlar.
Nesillerini devamlılığını bu şekilde sağlayan bal karıncaları bütün hayatları boyunca kolonisine bu yolla hizmet eder. Bal küpleri, gövdesinin içindeki bal bittiğinde, genişlemiş olan derisini bir daha toparlayamaz ve yaşamlarını yitirirler. Yaklaşık üçyüz karıncanın kendini bu şekilde depo haline çevirmesiyle karanlığın içinde kehribar boncuklar gibi parıldayan bal karıncaları, bu yaşam şekilleriyle insanlar için çok büyük bir iman hakikati olmaktadırlar.
Sonsuz aklının tecellileriyle bütün kainatı donatan Rabbimiz bize sanatının güzelliğindeki sınırsızlığı bu canlılar üzerinde de en güzel şekilde göstermektedir