HİV VİRÜSÜNÜN AKIL ALMAZ PLANI
Cenab ı Allah ın sonsuz ilmi ve aklıyla yarattığı savunma sistemi kendi içinde son derece karmaşık ve ayrıntılı olması yüzünden onu tüm detayları ile gözler önününe sermek için kitaplar yazmanın gerekeceği apaçıkçık ortadadır. Nitekim bugün dahi insan vücudunun, özellikle hücrenin daha keşfedilmemiş nice sırları içinde gizlediği bilinmektedir. Nitekim Rabbimizin böyle bir sistem yaratmaktaki amacı bizim üzerimizde tecelli eden geniş rahmetini görebilmemiz ve kendisini gerektiği gibi tesbih edip yüceltmemizdir.
Ne var ki, her türlü eksiklikten münezzeh olan Yüce Rabbimiz kendi yarattığı bu mükemmel sistemi eğer dilerse çok basit bir sebebi vesile kılarak bozabileceğini bize pek çok canlı örnekle göstermektedir. Şüphesiz HIV vürüsü de yüzyılımızın en önemli hastalıklarından birini oluşturması ve insanın savunma sistemini temelden bozarak büyük bir tehlikle arz etmesi sebebiyle bu örneklerin en çarpıcılarından birisidir.
HIV vürüsü çıplak gözle görmenin asla mümkün olmadığı, ancak mikroskop altında incelenebilen bir canlıdır. Fakat bu yapısına rağmen, oldukça kompleks yaratılan savunma sistemini, inanılmaz taktikler kullanarak kolaylıkla devre dışı bırakabilmektedir. İlerlediği her safhada ince akıl örnekleri sergileyen bu vürüsün izlediği planın olağanüstülüğünü anlayabilmek için, öncelikle insanın savunma sisteminin yaratılışındaki mucizeleri tefekkür etmek gerekir.
Cenab-ı Allah insanı en güzel şekilde yaratmış ve ona varlığını devam ettirebilmesi için mükemmel bir savunma sistemi bahşetmiştir. Bu gün bilinen ya da henüz keşfedilmemiş sayısız ayrıntıdan oluşan bu sistem sayesinde, insan kendisi farkında olmaksızın yaşamını tehtid eden tehlikelere karşı en güzel şekilde korunmaktadır. Her an binlerce bakteri, virüs ve mikropla muatap olduğumuz düşünülürse, elbette savunma sisteminin ne kadar zor bir görevi yüklendiği fark edilecektir. Bu zor görevde etkileyici olan nokta ise, savunma sisteminin bunca düşmana karşı olağanüstü taktikler kullanarak savaşmasıdır.
Savunma sistemi, üstün bir teknolojiye, olağanüstü savunma araçlarına, geniş donanıma sahip ve her türlü tehlikeye karşı insanı koruyan bir orduya benzetilebilir. Rabbimizin Koruyan ve Esirgeyen sıfatlarının güzel bir göstergesi olarak, savunma sistemi insan vücudu için risk arz eden milyarlarca çeşit mikroba karşı etkili stratejiler geliştirerek savaşmaktadır. Savunma hücreleri her gün hatta her dakika vücuda ait olmayan tüm zararlı mikroorganizmaları yok etmek için tam bir uyum içinde durmaksızın çalışırlar. Özellikle bu sistemin en önemli elemanlarından olan akyuvarlar, yüz trilyon hücrenin her birini günde birkaç defa kontrol ederek hastalıklı olanları yok etme görevini üstlenmişlerdir. Böylesine büyük bir görevi başarıyla yerine getiren akyuvarlar, yüz trilyon hücrenin sadece yüzde birini oluşturacak kadar azdırlar. Yani bir akyuvar hücresine her gün kontrol etmesi için yüz hücre düşmekte, hatta bu işlem, günde bir kaç defa tekrarlanmaktadır. Bir insanın kapasitesi ile bu hücrelerin kapasitesini kıyasladığımızda hücrenin inkar edilemeyen üstünlüğü gözler önüne serilecektir. Nitekim bir insana günde yüz kişiyi bir kaç defa kontrol etmesi görevi verilse bu işi başarıyla yerine getirmesinin ne kadar güç olacağı açıktır. Ayrıca bu görevi hayatının sonuna kadar her an yapması istense, bunu başarması söz konusu bile olmayacaktır. Oysa akyuvarlar, durmak dinlenmek bilmeden görevlerini kolaylıkla yerine getirebilmektedirler. Fakat akyuvarlar görevlerinin hücreleri kontrol etmek olduğunu, hatta bu işlemi günde bir kaç defa yapması gerektiğini nasıl bilebilmektedir? Üstelik sağlıklı bir hücreyi yok etmemek için, o hücrenin gerçekten hasta olup olmadığını, bilmek zorundadır. Halbuki akyuvralar, ne kendi görevlerinin tüm vücut hücerelerini aralıksız kontrol etmek olduğunu bilebilir ne de sağlıklı hücre ile sağlıksız hücreyi birbirinden ayırabilir. Üstelik bu hücreler, birkaç defa tüm vücudu dolaştıklarına göre an an kontrol ettikleri hücrelerde en ufak bir değişimi bile fark etmektedirler. Bu işlemi kendi kendilerine yaptıklarına inanmak için onların ayrıntılı tıp bilgisine sahip olduğunu kabul etmek gerekir. Elbette böylesine önemli bir ilmi, onlara Rahman olan Allah'ın ilham ettiği ve onları bu zorlu görev için yönlendirdiği apaçıktır.
Akyuvar ordusu, ayrı ayrı görevleri olan bir kaç grup askerden oluşur. Savaş alanına ilk giden grup (fagositler), şüpheli gördüğü her şeyi yok ederek vücut içinde temizlik yapma görevini üstlenmişlerdir. Fakat ordunun bu keşif ve temizleme kolu, görevini ne kadar titizlikle yerine getirse devücuda giren güçlü bir düşman karşında yetersiz kalacaktır. Çünkü düşman hücre, vücuda girdiği andan itaberen oldukça hızla üreyerek çoğalmakta ve giderek artan bir tehlike oluşturmaktadır. Tehlikeden haberdar olan savunma ordusu, hemen olağanüstü bir durum olduğunu anlayıp, özel bir kabiliyete sahip diğer bölüğünü (makrofaj) devreye sokar. Bu bölük de hızla vücuda yayılmakta olan virüsleri (bakteri ve diğer düşmanları da) yutmakla görevlidir. Fakat bu işlem sırasında, virüsleri tanıtan bilgileri içeren bir parça koparırlar. Oldukça akılcı olan bu planın amacı, kopardıkları kimlik bilgileri ile özel bir grup askeri (T hücreleri) harekete geçirmektedir. Ordunun tüm askerleri arasında yapılan bu görev dağılımı tesafdüfle açıklanamayacak kadar ihtişamlıdır. Görülüyor ki ordunun her bireyi düşman karşısında tam gereken zamanda kendi görevini hiçbir aksaklık olmadan yerine getirmektedir. Bu da Cenab-ı Allah'ın insanın vücudunda yarattığı sistemin ne kadar itina ile varedildiğinin ve onu hastalıktan korumak için ne kadar rahmet ettiğinin aşikar bir delilidir.
Yanıp sönen uyarı ışığını alan bu bölüğün de(T hücresi) enteresan bir özelliği vardır. Bu inanılması güç özellik ise, savunma ordusunun bu bölüğünün vücuda girebilecek virüslere ve diğer düşmanlara karşı önceden eğitilmiş olmalarıdır. Düşmana karşı akla hayale gelmedik ince planlar yapan, arka arkaya alabildiğine akıl örnekleri sergileyerek son derece disiplinle savaşan ordu, sanki tüm bu aşamaları gerçekleştirebilmek için öncelikle düşmanı tanıması gerektiğinin bilincindedir. Zira kimliği bilinmeyen bir düşmana karşı gerçekleştirelecek savaş uzun sürecek, dolayısıyla insanın dabu savaştan yıpranma ihtimali oldukça yüksek olacaktır. İşte bu duruma Rabbimiz insanı hayran bırakacak bir çözüm getirmiştir. Rahman olan Allah, sonuz ilminin yansıması olarak vücudun timüs denilen yerinde bu bir grup askeri alabildiğine kapsamlı bir eğitime tabi tutmaktadır. Adeta istihbarat birimi gibi çalışan ve eğitilen bu özel grubun yaratılmış olması son derece mucizevi bir olaydır. İnsanın sağlığını tehtid eden milyarlarca virüs ve bakteri çeşidi olduğu düşünülürse bu bir grup askerin aldığı eğitimin ne kadar önemli olduğu fark edilecektir. Bu profesyonel eğitmi sonucunda on milyonlarca savunma hücresi vücut içine, virüs kontrolü yapmaya dağılırlar. Bu arada ordunun yanıp sönen uyarı ışığını ilk algılayan diğerbir yardımcı kol devreye girer. Vücudun içinde bulunduğu tehtidi anladıklarından aldıkları uyarı doğrultusunda düşmana karşı savnumayı kuvvetlendirmek zorundadırlar. Bu nedenle sanki sanki lojistik destek sağlayacak diğer bir asker grubuna ve özellikle virüs öldürücü askerlere (öldürücü T hücreleri) çoğalmaları için çeşitli kimyasal sinyaller gönderirler. Bu da ordunun tüm askerleri arasında inanılmaz bir iletişim ağı olduğunu gösterir. Öyle ki bir hücre diğerine vücutta düşman olduğunu sinyalle haber vermekte, diğer hücreler bu sinayali deşifre edip savunmayı pekiştirmek için, çoğalmaları gerektiği sonucunu çıkarmaktadırlar. Üstelik vücut içinde trilyonlarca hücre varken, gönderilen sinyal hiç şaşırmadan hangi hücreye gitmesi gerektiğini her seferinde bilebilmektedir. Şüphesiz böylesine etkileyici bir düzenin varlığı sistemi oluşturan her bir hücrenin kayıtsız şartsız, tam bir teslimiyetle kendini yaratan Allah'a (c.c) itaat etmeleri ile mümkündür.
Sonuçta deşifre edilen düşmanla amansız bir mücadeleye giren, öldüren savunma hücreleri virüslerin içine sızdıkları hücreleri, üremelerine fırsat vermeden öldürürler. Fakat bu sırada tüm bunlar olurken ordunun başka bir grubu daha savaşa destek vermek üzere faaliyet halindedir. Bu destekçi diğer askerler (B hücreleri) adeta bir fabiraka gibi çalışarak düşmana karşı saniyede binlerce silah (antikor) üreterek onların hareketlerini yavaşlatmaktadırlar. Burada tecelli eden mucizeye göre, öncelikleB hücreleri vücuda giren milyonlarca farklı düşmanı birbirinden ayırabilmek zorundadır. Dolayısıyla bu ayrımı yapabilmeleri için geniş kapsamlı bir kimya labaratuvarına ve elbette kimya ilminin tümüne sahip olmaları gerektiği apaçık ortadadır. Bu ayırımı doğru olarak yaptıktan sonra, ona karşı en etkili olabilecek kendi savunma aracını geliştirmesi gerekmektedir. Oysa görülemeyecek kadar küçük olan B hücreleri tüm bu işlemleri kolaylıkla yapmaları yanında saniyede binlere varan hızlarıylada bizleri şaşırtmaktadırlar.
İşte tüm bu evrelerin sonucunda, vücuda giren virüs aralıksız devam eden güçlü taaruz karşısında yok edilmektedir. Savuma hücrelerinin azami gayreti sayesinde artık savaş kazanılmıştır. Ancak savaşın bittiğini ordunun halen faaliyet içindeolan tüm birimlerine haber verilmesi gerikir. Aksi takdirde vücutta düşmana karşı telakkuz hali sona ermediğinden birçok savunma askeri faaliyetlerine devam edecektir. İşte tam bu noktada yine sonsuz ilim sahibi Ala olan Allah'ın ilahımyla basıkılayıcı olan diğer bir grup göreve başlar. Bu grup bağışıklık sistemini savaştan önceki haline getirip, diğer gruplara faaliyetlerini durdurmaları için sinyaller gönderir. Hiçbir şekilde vücudu savunma konusunda ödün vermeyen askerler savaşın bittiğini ilan eden bu çağrıyı duyduklarında hemen tam bir itaatle boyun eğerler. (İstenirse bu araya konu ile ilgili tefekkür ekleyebilirim. )
İnsanı koruyan bu fevkalade sistemin özellikleri bu kadarlada kalmamaktadır. Herşeyi en ince detayına kadar, özenle planlayan Allah yenilen düşmanın tekrar saldırısına karşı da olabilecek en akılcı tedbiri beraberinde yaratmıştır. Bu inanılmaz tedbir ise savaş sonunda düşman virüsü tanıyabilecek bir grup bellek hücresini varedilmiş olmasıdır. Savunma ordusunun hafızası olan Bellek hücreleri sayesinde vücut, bir kere savaştığı virüse karşı bağışıklık kazanmaktadır. Bu olayın içinde gizlenen hikmeti fark etmek gerçektende imani bir coşkuya vesile olacaktır. Çünkü bu hücreler sayesinde savunma ordusu daha önce yendiği virüsü hemen tanıyıp savaşın tüm aşamalarını en baştan gerçekleştirmek yerine sadece son aşamasıyla düşmanını alt edebilecektir. Bu hücrelerin varlığı olmasaydı şüphesiz insan, her an tarifi imkansız bir zorluk içinde kalacak ve daha önce savaştığı düşmanını tanıyamayacağından her seferinde yeniden mücadele etmek zorunda kalacaktı.