Günlük yaşamınızda mutlaka çeşitli şekillerde ufak tefek kazalara maruz kalmışsınızdır. Vücudunuzda küçük de olsa bir yara açıldığında, bunun için yapabileceğiniz yegane şey, yara bölgesini temiz tutabilmek ve gerekli tıbbi malzemeleri kullanmaktır. Ancak yarayı iyileştirebilmek için yapabileceğiniz fazla birşey yoktur. Yaranın iyileşmesini genellikle zamana bırakırsınız. Çünkü bir süre sonra yaranızın iyileşeceğine eminsinizdir. Zamanla kapanan yara, bir süre sonra tamamen ortadan kaybolur, geride varlığına dair en ufak bir alamet bırakmaz.

Kanın pıhtılaşması olayında temel madde fibrinojen adı verilen bir proteindir. Fibrinojen, pıhtı mekanizmasının durağan halidir ve vücut içinde erimiş halde bulunmaktadır. Bu durağan pıhtı, vücut "herhangi bir yerinden herhangi bir yara alana kadar" kendi işleriyle ilgilenir. Bedenin içinde oradan oraya hareket eder. Vücutta bir yara açıldığında ise, trombin adı verilen bir başka protein, fibrinojeni keser. Kesilen bu protein artık fibrin adını almaktadır. Fibrin dış yüzeyinde yapışkan parçalara sahiptir. Yaranın oluştuğu bölgede bu molekül, yapışkan özelliği ile diğer fibrin moleküllerine yapışarak bağlanır. Ancak bu yapışmanın sonucunda anlamsız bir yığın değil, düzgün bir dizilim oluşturmaktadır. Bunun nedeni de fibrin moleküllerinin yapısının birbirine uyumudur. Bu moleküller, amaçsız olarak birleşmezler. Biraraya gelmeleriyle uzun zincir oluşturur ve bu zincirler birbirlerinin üzerinden geçerek pıhtıyı meydana getirirler. Meydana gelen görüntü bir balık ağına benzemektedir. Kurulan bu ağ, kan hücresinin vücuttan dışarı çıkmasını engelleyen en geçerli ve en sağlam sistemdir. Bu ağ sistemi minimum protein ile oluşturur. Çünkü geri kalan protein pıhtının tamamlanması ve yaranın tamamen kapanması için gereklidir. Bu yöntemle vücut, proteinden tasarruf yaparak sonraki ihtiyacı hesaplamıştır.

Burada "hesaplayan", "miktarı ayarlayan", "farkında olan", "karar veren", "yön bulan" ve bu hayati işi "başaran" sadece vücudumuzdaki mikro alemdir. Şüphesiz meydana gelen tüm bu olaylar onların şuurlu hareket ettiklerini göstermektedir. Ama düşünüp hesaplamalar yapacak bir bilince sahip değildirler. Onlar, kendilerini yaratan bilincin, bu sistemi kendilerine ilham eden kudretin kontrolü altındadırlar. Bu yaratıcı yeri, göğü ve onların arasındaki herşeyi yaratan, alemlerin Rabbi olan Allah'tır.
"Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, güneşe, aya ve yıldızlara kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O'nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir." (Araf Suresi, 54)
Eğer bu sistem insanın kontrolüne verilmiş olsa, ortaya çıkacak muhtemel manzarayı tahmin etmek zor değildir. Teknik açıdan böyle bir imkanın var olduğunu varsaymış olsak bile, saniyeler içinde gerçekleştirilen bu olayları bir insanın hem koordinasyon hem de zamanlama açısından yerine getirmesi mümkün değildir. Üstelik bu detaylı işlemler, kuşkusuz böyle bir durumda insanın tüm yaşamını etkileyen yegane meşguliyeti olacaktır.
İşte evrim taraftarlarını açmaza sokan temel unsur, bu bilinçli yaratılıştır. Sırrını kendi ideolojileri ile çözmeleri imkansız olan bu alem, inananlar için bir yaratılış alameti iken, evrim ideolojisini benimseyenler için aşmaları gereken büyük bir engeldir. Bütün uğraşlarına rağmen gözlerinin önünde evrim karşıtı hareketler çoğalmakta, kendilerini ve ideolojilerini zora sokacak çok fazla delil insanlara tanıtılmaktadır. Evrimciler bir yenilgiye doğru ilerlediklerini kendileri de farketmektedir. Ancak bunun önüne geçilemiyecek, kendisine bel bağladıkları bilim, bundan sonra da sürekli aleyhlerine çalışacaktır.