DELİLSİZ BİR TEORİ - 4
Önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, canlılığın yegane kanıtı olarak öne sürülen evrim teorisi açıktır ki hiçbir delile dayanmamaktadır. İnsanlara küçük yaşlardan itibaren, çeşitli yöntemlerle verilen telkin o kadar yoğundur ki, pekçok kişi bu teorinin doğruluğundan şüphe etmemekte bunu tartışmaya bile açmamaktadır. Hakim olan bu görüş, verilen telkinler, gösterilen çabalar aslında tek bir gerçeğin göstergesidir: İnkarcılar dünya üzerinde sadece ve sadece Allah'ı inkar etmeye yönelik bir çaba içindedirler. Yaşamlarını bu uğurda harcamakta ve bunu gerçekleştirebilmek için hiçbir yöntemden kaçınmamaktadırlar. Oysa hiçbir şey kendi planlarına uygun olarak gerçekleşmeyecektir. Allah'ın bu konuda Kuran'da verdiği vaad şöyledir:
"Küfürde 'büyük çaba harcayanlar' seni üzmesin. Çünkü onlar, Allah'a hiç bir şeyle zarar veremezler. Allah, onları ahirette pay sahibi kılmamayı ister..." (Al-i İmran Suresi, 176)
Nitekim bu vaad şu an gerçekleşmektedir; evrim taraftarları gösterdikleri tüm çabalara rağmen 'delilsiz teorileri'ni ayakta tutamamaktadırlar. Evrimi savunmak için yaptıkları herşey, geçmiştekilerin bir tekrarından başkası değildir. Bunun farkında olan ve gitgide bilinçlenen insanlar, artık kendilerine sunulan asılsız iddiaları dikkate almamakta, gerçeği kendileri araştırıp bulmaktadırlar. Gerçeği araştırıp bulan her insan kuşkusuz yaratılışın en üstün delilleriyle karşı karşıya gelmekte, Allah'ın varlığını ve büyüklüğünü her defasında daha muazzam delillerle görmektedir. Evrimi savunan binlerce insan, sayısı belli birkaç sözde delili korumaya tüm yaşamlarını adamışlar, sonu gelmeyen gayretlerine rağmen evrime geçerli bir kanıt bulamamışlardır. Oysa "Yaratılış" gerçeği sayısız kanıtla ispatlanmakta, her geçen gün çok daha yeni deliller gündeme gelmektedir. Bunları görmek için uzman olmaya da gerek yoktur. Sıradan bir insan bile bu açık delilleri kolaylıkla farkedebilir.
Ancak bu açık delilleri görmemezlikten gelmeye çalışanlar evrimle ilgili sözde delilleri gündeme getirmeye devam etmektedirler. Önceki yazılarımda bahsettiğim konferansta ortaya atılan ilginç bir iddia, Archaeopteryx gibi "daha binlerce ara geçit formunun varolduğu" idi. Bu binlerce ara forma "at serileri" de bir örnek olarak verilmişti. Bu iddiada unutulan bir nokta vardı ve bu, evrimciler açısından büyük bir hataydı. Çünkü bu nokta iddiayı tutarsız olmaktan çok, "komik" bir hale getirmekteydi. Şimdiye kadar evrimcilerin iddia ettikleri evrimleşme safhalarına kanıt teşkil edebilecek "tek bir ara geçit formuna dahi" rastlanmamıştı. Archaeopteryx, daha önceki yazımda bahsettiğim gibi, ara geçit formundan çok soyu tükenmiş bir kuş özellikleri taşımaktaydı. Kuşkusuz aynı şeyler 'at serileri' için de geçerliydi.
Burada atın evrimi ile ilgili ortaya atılan iddia da Archaeopteryx'de olduğu gibi tutarsız ve delilsiz temellere dayanmaktadır. Bir zamanlar oldukça popüler olan at serisi iddiasını günümüzde evrimcilerin pek çoğu dahi kabul etmemektedir. Öncelikle atların atası olarak kabul edilen köpek büyüklüğündeki hayvan, Afrika'da yaşamakta olan Hyrax isimli bir hayvana olağanüstü benzemekte, hatta pek çok kişi tarafından Hyrax olduğu kabul edilmektedir. Ayrıca bulunan modern at fosilleri, modern at ile onun sözde atalarının aynı dönemde yaşadığını göstermektedir. Tırnak sayıları hakkında yapılan incelemeler de atın evrimi efsanesini ortadan kaldırmaktadır. Atın sözde atası beş tırnaklıdır; modern at ise tek tırnaklı. Bu durumda at serisindeki sıralamada sözde ataların tırnak sayılarının devamlı azalmış olması gerekmektedir. Oysa evrimcilerin kendi yorumlarıyla oluşturdukları serilerde bu sıralama tamamen bozulmakta hatta bazen modern atın kendi atalarından daha önce yaşamış olduğunu gösteren anlamsız sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Kısacası bu teori ile ilgili gündeme getirilen sözde deliller, üzerinde tartışılamayacak kadar zorlamadır. Konferansta bütün bu zorlamalara rağmen "binlerce ara geçit formlarından" bir tanesi olarak ortaya atılan bir başka delil de Coelacanth isimli bir balıktı. Evrimciler tarafından sudan karaya geçit formu olarak kabul edilen bu balık, 1930'lu yılların sonuna kadar bütün bilim çevrelerinde tartışmasız kabul edilmişti. Ancak 22 Aralık 1938'de Hint Okyanusu'nda, yetmiş milyon yıl önce soyu tükenmiş bir ara geçiş formu olarak tanınan Coelacanth'ın 'CANLI' bir üyesi bulundu. Yıllardır bulunabilen yegane ara geçit formu olarak kabul edilen, evrimci çevrelerde büyük bir delil olarak coşku yaratan bu balığın, günümüzde halen yaşadığını öğrenmek evrimciler için bir "şok"tu şüphesiz. Ama gerçekler ortadaydı. Evrimin gerçekleşmiş olduğuna dair "tek bir delil dahi" yoktu.
Evrim taraftarları bu büyük gerçeklere rağmen, gözlerini kapamakta, kulaklarını tıkamakta, kendi teorilerini çürüten fosil örneklerini açıkça gözardı edip, "yorumlayabilecekleri fosilleri" delil olarak kabul etmektedirler. Ancak bu da kendilerine fayda sağlamamakta, yoruma açık kabul ettikleri fosiller dahi evrimi çürütmektedir. Ancak bu konferansta da açıkça görüldüğü gibi evrimciler aynı konuşmaları yapmaktan, aynı tutarsızlıkları gözler önüne sermekten sıkılmamakta, daha doğrusu bunu yapabilmek için daha iyi ve tutarlı bir yöntem bulamamaktadırlar. Böyle bir konferansa muhtemelen hangi evrimci katılırsa katılsın, evrim teorisi için insanlara aynı iddiaları tekrar edecektir. Bunun bir yanılgı olduğunun farkında olduğu halde bu gerçekten hiç bahsetmeyecek, insanlara yalnızca bir aldatmaca sunacaktır. Teoriyle yeni tanışan insanlar da, kendilerine bir türlü mantıklı gelmeyen evrim teorisini birkaç temel üzerine oturtmaya çalışacaklar, ama bunun imkansızlığını açıkça göreceklerdir.
Oysa 'Yaratılış'ın delilleri, günlük yaşantımızda karşılaştığımız herşeyde mevcuttur. Bunun için zorlama deliller aramaya, türlü çeşit yorumlar çıkarmaya ihtiyaç yoktur. Allah'ı inkarda çaba harcayanlar ise bu dünya üzerinde başarısızlığa uğramaya mahkumdurlar. Uğrunda çaba harcadıkları her konu kendi aleyhlerine dönmekte, başarı beklerken başarısızlığa uğramaktadır. Bütün bunlar büyük bir gerçeği ortaya koymaktadır; kuşkusuz Allah inkarcıların kendi düzenlerini boşa çıkarıcıdır.