YAŞAM İÇİN EN UYGUN MEKAN: DÜNYA - 2
İnsanın yaşamının devamı için yeryüzünde çok ince planlanmış detayların varlığı gerçekten insanı hayrete düşürmektedir. Öyle ki yerin kaynaklarında ilerleyen ve tekrar buharlaşarak havaya geri dönen su, tekrar yeryüzüne indiğinde belli bir ölçü ile inmektedir. Zuhruf Suresinin 11. ayetiyle bu durum insanlara haber verilir:
"O Allah ki gökten bir ölçü ile su indirir" (Zuhruf Suresi, 11)
Yağmurun sahip olduğu ölçülerden birincisi düşüş hızı ile ilgilidir. Her yağmur damlası Allah'ın rahmeti ile yeryüzüne insanı rahatsız etmeyecek bir hızda iner. Oysa yağmur damlasıyla aynı ağırlık ve büyüklükteki bir cismin, yere düşüş hızı hesap edildiğinde ortaya korku verecek bir sonuç çıkmıştır. Yağmur damlası büyüklüğünde ve ağırlığında herhangi bir cisim, 1200 metreden bırakıldığında giderek hızlanacak ve yere yaklaşık 558 km. hızla inecektir. Halbuki yağmur damlasının yeryüzüne iniş sürati 8-10 km/saattir. Bu kadar yüksekten düşen bir cismin, tek bir su damlası dahi olsa, düştüğü yerde büyük bir tahribat meydana getirmesi gerekirken bunun tam aksine yere yavaşça inmesi özel bir araştırmayla açıklanmıştır. Yağmur damlalarını inceleyen araştırmacılar, bu damlalarının atmosferin sürtünme etkisini arttıran ve yere düşüşünü yavaşlatan bir şekle sahip olduğunu bulmuşlardır.
Böylece su damlalarının şekli böyle olmasa ve atmosferin sürtünme özelliği bulunmasa her yağmur yağışında yeryüzünü büyük bir felaketle karşı karşıya kalacağı ortaya çıkmıştır. Öyle ki yağmur damlaları 558 km/saat hızla gökten yağmış olsaydı, insanların yaşaması kesinlikle imkansız olurdu. Ne zaman yağacağı belli olmayan bir yağmur, üstelik de böylesine inanılmaz bir ağırlıkta yağdığı taktirde evlerin, taşıtların, sağlam yapılı gökdelenlerin paramparça olması, insanların kitleler halinde ölmesi kuşkusuz ki kaçınılmaz olacaktı. İnsanların aylarca çalışarak yaptıkları yollar, özel tersanelerde ürettikleri gemiler ve dayayıp döşedikleri evler tek bir yağmur yağması ile yerle bir olacaktı. Elbette böyle bir durumda dünyada canlılığın kalması diye bir konudan bahsetmek de imkansızlaşacaktı.
Yağmurun belli bir hızla yeryüzüne düşmesi yanında, sürekli olarak yağmaması da tefekkür edildiğinde bunun ne kadar büyük bir nimet olduğu apaçık ortaya çıkacaktır.
Çünkü Cenab-ı Allah Kur'an-ı Kerim'de, "uyarılanların yağmurunun ne kadar kötü" olduğunu söyleyerek (27/58), şiddeti yüksek olan korkutucu yağmurların olabileceğine dikkat çekmektedir. Nitekim son aylarda dünyanın birçok ülkesini şiddetle sarıp kuşatan El Nino felaketleri bunun en güzel örneğini teşkil eder. Yoğun yağışla birlikte oluşan seller, birçok ülkenin kentlerini sular altında bıraktı. Mahsuller mahvoldu, evler yıkıldı, sadece tek bir ülkede 250 bin kişi evsiz kalırken, yüzlerce kişi de hayatını kaybetti.
Ama sonuçta bu yağmurlar da dindi. Hiç dinmeyecek bir yağmuru ise insanın tahayyül bile etmesi imkansızdır. Halbuki yağmur suyu dünyaya rasgele ve ölçüsüzce inmemektedir. Her yağmur damlası Allah'ın dilediği miktar ve zamanda toprağın üzerine düşmektedir. Yeryüzüne bir saniyede düşen yağmur miktarı 16 milyon tondur. Bu Kur'an'ın gökten belli bir ölçüyle su indirildiğine dair açıklamasından asırlar sonra bulunabilmiş bir gerçektir.
Ve yağmuru belli bir ölçü ile gökten indiren Cenab-ı Allah, yine katından bir rahmet olarak onu dupduru, tertemiz olarak yağdırır. Öyle ki tertemiz su yeryüzüne indiğinde hiçbir şekilde insana zarar vermemektedir. Bunun tam tersi olsaydı ve yağan yağmur asit içerseydi o zaman yağmurun yağması insanlar için inanılmaz bir azap haline gelir, gökten yağan asit, elbette canlılığın sonu manasına gelirdi. Oysa sadece iki gaz olan hidrojen ve oksijenin mükemmel birlikteliği ile oluşan yağmur suyunun tatlı kılınması yalnızca Cenab-ı Allah'ın bir rahmetidir.
"Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi?" (Rahman Suresi, 69-70)
Yağmur mucizesi, insanoğlunun yaşamındaki bir olağanüstülüğü daha ortaya çıkarmıştır. Ve buradan da bir kere daha anlaşılmıştır ki dünya üzerinde canlılığın sürebilmesi, sayılamayacak kadar çok şartın bir araya gelmesi ile mümkün olabilmektedir. Sadece yağmur damlalarının şeklindeki en ufacık bir değişiklik bile yeryüzünden insan neslini silebilecek bir öneme sahiptir. Ancak bilimadamları normal koşullarda ortaya çıkması gereken bu korkutucu ihtimallerin, mucizevi bir şekilde her seferinde, insanın canlılığının devam edebileceği yönde adeta büyük bir kuvvet tarafından engellendiğini anlamaya başlamışlardır. Gezegenlerin yörüngelerinden çok küçük oynamalarla sapmaları durumunda dahi, kainatın birbirine gireceğini hesap etmişler, ama bilemedikleri bir güç tarafından buna izin verilmediğini görmüşlerdir. Dünyanın, üzerine doğru binlerce kilometre hızla gelen, milyarlarca gökcisminin arasından tek bir hasar bile almadan çıkabildiğini şaşkınlıkla farketmişlerdir. Ancak anlayamadıkları bir şekilde bu ibret verici ihtimalden de dünyanın sistemli bir şekilde korunduğunu görmüşlerdir.
Yerin altında kaynayan kızgın lavların, şehirlerin ortasından, caddelerin altından fışkırabilecekken çoğu zaman sadece belirli yerlerden dünyanın yüzüne çıktığını gözlemlemişlerdir. Burada da canlılık için çok büyük bir risk varken, insanların bu kızgın azaptan dahi açıklayamadıkları bir kuvvet tarafndan korunduğunu kabullenmek zorunda kalmışlardır.
Bunun gibi milyarlarca riskten dünya, kılpayı kurtulmaktadır. Hepsinde aksi ihtimaller yani insanların toplu ölümüyle sonuçlanabilecek ihtimaller sözkonusuyken bunların hiçbiri gerçekleşmez ve ardı ardına bir sürü mucizenin sıralanmasıyla milyonlarca yıldır dünya varlığını devam ettirir. İşte bilimadamlarının araştırdıkları olayların hiçbirinde açıklayamadıkları bu güç ve kontrol, Cenab-ı Allah'a aittir. Nitekim bütün bu sayılanların herbiri, Allah'ın varlığının ve bütün kainatın O'nun kontrolü altında olduğunun delilleridir. Yeryüzündeki tek bir yapraktaki sanat dahi, büyük bir Yaratıcının var olduğunu anlayabilmek için yeterlidir. Ancak Allah insanlara kendi varlığını ispat eden ve saymakla tükenmeyecek kadar çok olan sayısız delil varetmiştir.