DARWİN'İ EVRİM TEORİSİ'NDEN SOĞUTAN BİR MUCİZE; GÖZ - 2
İnsan vücudunun her noktasında kendini açıkça belli eden bir "yaratılmışlık" hakimdir. Nitekim önceki yazımda da belirttiğim gibi gözlerimiz de, sahip olduğu tüm organelleri, çalışma sistemleri, ve beyinle olan bağlantıları itibariyle yaratılışı her defasında gözler önüne sermektedir.
Gözün sahip olduğu bu kompleks ve karmaşık yapının daha da iyi anlaşılması için şunu düşünebiliriz: Bilim adamları onyıllardır gözde oluşan görme kalitesine ulaşmaya çalışmaktadırlar. Gelişmiş kameralar, teleskoplar, fotoğraf makineleri ve bunlar gibi pekçok teknolojik cihaz gözden esinlenerek geliştirilmeye çalışılmaktadır. Ancak teknoloji ne derece ilerlerse ilerlesin ve bu teknik aletler ne derece üst bir seviyeye gelirse gelsin, yine de gözün yaptığı işlevleri yerine getirememektedir.
Gözün ağ tabakası üzerinde yaklaşık 140 milyon hücre bulunur. Bu hücreler, bir sinir hattı ile beyne bağlıdırlar. Hücrelerin gönderdiği tüm sinyaller, bu sinir hatları üzerinden beyne iletilir. Ancak ağ tabakada bulunan 140 milyon hücreye karşılık, görme sinirlerinin yalnızca 1 milyon hattı vardır. Bir başka deyişle her 140 hücreye, yalnızca tek bir hat düşer. Teknik açıdan ele alındığından bu elbetteki büyük bir problem olarak görülür. Ancak göz ve beyin arasında yaratılmış olan ilişki, böyle bir problemi asla oluşturmamaktadır. Çünkü göz ile beyin arasında kullanılan sinir hatları ilginç bir sistemle işlemektedir. Bu sistem, tek hat üzerinden çok fazla iletim yapılabilecek şekilde dizayn edilmiştir ki bugün ileri teknolojinin kıtalararası iletişim ağı sistemlerinde kullandıkları metod bunun daha basit şeklidir.
Bu olağanüstü olay evrim açısından çok büyük bir çıkmazı ifade etmektedir. Çünkü gözün sahip olduğu merceğin, korneanın, göz kaslarının, beyin ile bağlantı yapan bir milyon sinir hattının, 140 milyon sinir hücresinin, göz yaşının, göz kapağının ve daha pek çok organelin zamanla oluşması, gözün bu işlevini tamamen yok edecektir. Kaldı ki gözün tüm organelleri oluşmuş olsa dahi, beyin ile bağlantısı olmadığında , görme olayı yine gerçekleşemeyecektir.
Nitekim beynin görme ile ilgili yapmış olduğu işlevleri incelediğimizde, göz ile beynin son derece uyumlu bir yaratılışla yaratıldığına şahit oluruz. Beyin öncelikle iki ayrı gözün retinasından gelen sinyalleri üstüste çakıştırır ve bu görüntüleri karşılaştırarak derinliği algılar. Ancak beynin göz ile ilgili olan işlevleri burada bitmez. Görme korteksindeki renk analizini de yapar. Tüm bu işlemleri yaparken aynı zamanda göz bebeğinin çapını ve göz hareketlerini de kontrol eder. Ancak beynin faaliyeti bitmemiştir. Kör noktaya düşen görüntünün boşluk olarak kalmaması için bunun yerini doldurur.
Ancak her ne kadar görme olayı bu olağanüstü aşamalarla gelişse de, insanın gördüğü nesneleri tanıması ve bunları hafızasında tutması da gereklidir. Nitekim görülen nesneler insanın hafızasında depolanır ve depolanan bu bilgiler, daha sonra kullanılmak üzere beyinde saklanır. Ancak beynin bu olağanüstü işlemi gerçekleştirebilmesi için özel bir alana ihtiyacı vardır. Bu alanın görevi, algıların daha üst seviyedeki yorumunu hafıza yardımıyla sağlamaktır.
Gelişen teknoloji sonucu ortaya çıkarılan bilgisayarlar düşünüldüğünde, bunlar, yazılan bilgileri belli bir programcının kendilerini programlaması sonucu depolamaktadırlar. Kaldı ki bilgisayarların sahip olduğu hafızanın tesadüfen oluştuğunu düşünmek son derece mantık dışı olacaktır. Göz ve beyin düşünüldüğünde ise, bu bilgisayarlardan çok daha karmaşık, hatta çok daha üstün bir yapıyla karşılaşılır. Elbetteki göz ile beyin arasındaki bu olağanüstü iletişimin tesadüfen oluştuğunu düşünmek de bir o kadar saçma olacaktır.
Nitekim beyindeki bu bölge insan açısından oldukça önemlidir. Çünkü görmedeki bu bölümün tahrip olması, kişinin görme olayını engellemese bile, gördüğünü yorumlama yeteneğini önemli ölçüde azaltır. Böyle bir kişi gördüğü cisimlere bir anlam veremez. Bir kalem gördüğünde, kalemle yazması gerektiğini bilemez. Görüldüğü gibi beynin tek bir bölümünün tahrip olması dahi, insanda önemli ölçüde problemler yaratır.
Göz ile beyin arasındaki bu olağanüstü ilişki, yaratılıştaki mucizeyi ve sanatı her defasında gözler önüne sermektedir. İnsan ise görmek için en ufak bir çaba dahi harcamaz. Çünkü tüm bu işlemler, Allah (c.c)'ın sonsuz kudreti ile her an ayakta tutulmaktadır. Allah üzerindeki bu büyük nimeti kavrayamayan, takdir edemeyen inkarcı insanlara şöyle seslenmektedir:
"..."Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin?" "Fakat, O Allah benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam." (Kehf Suresi, 37-38)