AHİR ZAMANDA İMAN HAKİKATLERİNİN ÖNEMİ
İman hakikatlerine yönelmek, Kuran-ı Kerimde Yüce Rabbimizin, müminlerin Allah'a yakınlaşmaları ve iman etmeyenlerin de Allah'ı tanıyıp iman etmelerine vesile olarak gösterdiği en önemli yollardan birisidir.
Özellikle içinde bulunduğumuz, Allah'ın ve dininin yeterince tanınmadığı ahir zaman, O'nun varlığının delillerini tebliğ etmek için en uygun zamandır. Bunu yapabilecek olanlar da Allah'ın Kuran'da tarif ettiği temiz akıl sahipleridir. Müminler baktıkları her cihette, Yaratanlarının sayısız delilini görebilme özelliğine sahip olduklarından bunu tebliğ edebilecek de en sorumlu kişilerdir.
Ahir zamanın özelliği, insanların dinden iyice uzaklaştıkları, ondaki incelikleri, hikmetleri göremedikleri, maneviyatlarını gittikçe kaybettikleri dolayısıyla da dinin bereketinden mahrum kaldıkları bir dönem olmasıdır. Allah'ın, dinin getirdiği hayır ve güzellikten yüz çeviren bu insanlara ebedi kurtuluşları için gösterdiği yol, yerde ve gökteki delillere yönelmeleridir. Müslümanların bu yönelişe vesile olmaları ve Allah'ı anmaktan yana gaflete düşmüş olanların kalplerinde iman neşesi uyandırmaları ise muhakkak ki, bunu engellemeye çalışanlara karşı vurulacak çok önemli bir darbe olacaktır. Allah Kuran-ı Kerim'de, varettiği üzümler, meyveler, hurmalıklar, suları yara yara giden gemiler ve hayvanlardan örnekler vererek insanları bunları derin derin düşünmeye teşvik eder.
"Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır. Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Al-i imran/190,191)
Ancak düşünen insanlar, Allah'ı gereği gibi taktir edip O'ndan gereği gibi korkarlar. Aynı zamanda baktıkları her şeyde varolan hikmetleri, onlardaki yaratılış mucizelerini ve Kuran hakikatlerini görebilenler de yine bu kişilerdir. Allah'ın sadece insan için yarattığı bütün bu nimetlerin şükrü, onlardaki muazzam sanatı, olağanüstü intizam ve güzelliği görüp taktir etmekle verilebilir. Kur'an-ı Kerim'de, göz önünde olan milyarlarca mucizevi iman hakikatinin üzerinden geçip gidenlerle, onları inceleyip, düşünüp, Allah'a imanları artanlar bir tutulmamışlardır. Çünkü Allah'ın müslümanlara Kuran'ın hakikatlerini kavramada gösterdiği yol olan iman hakikatlerini tefekkür etmek, onları böyle bir gafletten uzat tutar.
"..De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünürler." (Zümer suresi / 9)
Allah'a yakınlaşmak için gösterdikleri bu çaba karşılığında müminler, Rableri tarafından bahşedilen dünyanın ve ahiretin bereketiyle ödüllendirilmişlerdir. Bu bereket müminlerin konuşmasında anlatım çarpıcılığı, işinde Allah yolunda kullanabileceği bir bolluk, yüzünde bir nur, üzerinde görülen iman neşesi ve gözle görülebilir bir akıl üstünlüğüyle kendini belli eder. Bu bereket hem müslümanın şahsi olarak üzerinde görülen hem de içinde bulunduğu topluluğa yayılan bir berekettir. Allah'ın varlığının delillerini aklından ve dilinden eksik etmeyen insanların, yaşadığı topraklar da, ülkeler de bu bereketin maddi ve manevi ürünlerini toplarlar. Durum böyle iken ahir zamanda Kuran'ın bereketinden faydalanamayan insanlar, Allah'ın yolundan ve O'nun yarattıklarının üzerlerinde tecelli eden sonsuz hikmetlerden uzaklaşırlar.
Bu durumu kendi yaşadığı dönemde de farketmiş olan Bediüzzaman Said Nursi, din kardeşlerinin suallerine verdiği bir cevapta; " Belki hizmet- i Kuran beni hayat-ı içtimaiye-i siyasiye-i beşeriyeyi düşünmekten men ediyor. Şöyle ki: Hayat-ı beşeriye bir yolculuktur. Şu zamanda Kuran'ın nuruyla gördüm ki o yol bir bataklığa girdi. " şeklinde ifade etmiştir. Ve devamında dünya hayatına sıkısıkıya bağlanan, Allah'ın gözönünde yarattığı nice iman delilini göremeyen insan topluluklarını, vicdanlarını kullanmadıkları için düştükleri durumu da "Bir kısmı ekseri; ufunetli, pis, çamurlu bataklık içinde karanlıkta gidiyor. Yüzde yirmisi sarhoşluk sebebiyle, o pis çamuru misk ü amber zannederek yüzüne gözüne bulaştırıyor.. düşerek kalkarak gider, ta boğulur. Yüzde sekseni ise; bataklığı anlar, ufunetli, pis olduğunu hisseder.. fakat mütehayyirdirler. Selametli yolu göremiyorlar.." şeklinde ifade etmiştir. Allah'ı veli edinen, Kuran'ı ve sünneti rehber olarak benimseyen Bediüzzaman, dünyevi çıkarlar ve siyasi menfaatlerin kirlettiği böyle bir ortamda çözümü Allah'a yöneltecek yolları göstermekte bulmuştur. Said Nursi selamet yolunu göremeyen ve mütehayyir olarak ifade ettiği bu insanlara da, "nur" ifadesiyle nitelediği Kuran hakikatlerini çare olarak göstermiştir.
Çare......" Bir nur göstermekle mütehayyirlere selamet yolunu irae etmektir. ..
.. o nurlar ise, hakayiki Kuraniyedir.