İNSANIN GERÇEK TARİHİ
Pek çok kişi için evrim teorisi, tüm canlıların biyolojik açıdan gelişimini açıklamaya çalışan ve sadece bilimi ilgilendiren bir tezdir. Aynı kişiler, evrim varsayımının, teorinin ötesinde, bir ideoloji olduğunu ve tüm bakış açılarına yansıdığını farkına varmazlar. Oysa evrim sadece doğa bilimlerinin konusu değildir, aksine tüm insanlık tarihinin açıklandığı bir süreçtir. Bu yüzden de evrim teorisini kabul eden bir insanın tarihi değerlendiriş şekli ile, tüm evreni Allah'ın yarattığına iman eden kişinin anlayışı tamamen birbirinden farklıdır. İnsanın maymundan evrimleştiği varsayımını kabul eden kişi mantık aramaksızın bu anlayışa göre düzenlenmiş olan tarihsel gelişimi de kabul edecektir. Peki nedir bu ön kabul?
Evrimciler insanlık tarihini çeşitli dönemlere bölerler. Temel okul bilgilerinden de hatırlanacağı gibi, bu iddiaya göre, dünyada ilkel yarı maymun yarı insan varlıkların yaşadığı bir taş devri dönemi yaşanmıştı. Buna göre postlar giyen, konuşamayan, duvarlara acemi çizimler yapan ilk insan yüzbinlerce yıllık bir süreç sonucunda ancak dik olarak yürümeye başlamış, kendini ifade etmeyi öğrenmiş ve ilkel topluluklarını kurmuştur. Görüldüğü gibi tarih anlayışı tamamen evrim teorisinin insan için öngördüğü ilkelden moderne doğru olan çizginin aynısıdır.
Bu noktada kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor: "Bize öğretilen tarihteki doğruluk payı nedir? geçersiz bir teori üzerine kurulmuş olan bir tarih anlayışına ne derece güvenebiliriz?"
Ünlü tarihçi Eric Hobsbawm tarih üzerine yaptığı bir konuşmasında şöyle söylemektedir:
"Tarihi mitlerle değiştirmek için yapılan girişimler kötü entellektüel bir şaka yapmaktan çok öte bir durumdur. Zira yazdıklarınıza göre okul kitaplarına neyin girip girmeyeceğine karar verilecektir. Örneğin Japon yetkililer Çin-Japon savaşının Japonya lehine anlatılmasını isteyeceklerdir… Tarih öğretmenlerden, tarihçilerden, televizyon programlarından öğrendiklerinizdir. Bu yüzden tarihçilerin sorumluluklarının bilincine varmaları son derece önemlidir. Ve hepsinin ötesinde herhangi bir politik yandaşlıktan uzak durmaktır. Nihayetinde biz de insanız."
Hobsbawm şöyle devam etmektedir:
"Tarih, geçmiş, gelecek ve şu anın bir birleşimidir. Tarih, geleceğin, bugünün ve geçmişin bir birleşimidir. Evrensel olarak anlaşılabilen bir kavram olabilir ama insanın kapasitesindeki eksiklik kavramaya ve kaydetmeye yetmemektedir. Ve tarih bir çeşit kronoloji olabilir ama bizim kriterimize göre tanımlanamaz ve kesinliği yoktur."
Tarih yorumlanabilir ve her ideolojinin ya da yönetimin kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirebileceği bir kavramdır. Soğuk Savaş döneminde Amerika en büyük düşmanı Sovyetleri okul kitaplarında kötülerken, kuşkusuz Sovyetler de aynısını kapitalist toplumlar için yapmıştır. Olayları algılama ve aktarma şekilleri tamamen bireylerin insiyatifine kalmaktadır. Tarihi yazanların tuttukları taraf, bakış açıları, duyguları bir olayı naklederken devreye girer. Üstelik pek çok olayı tarihçi kendisi görmez, araştırmacıların yazdığı eserlerden yaralanır. Bu eserleri yazan tarihçilerin de tüm detayları yakaladığından, olayları objektif olarak değerlendirip yazdığından emin olması imkansızdır.
Descartes 'Yöntem Üzerine Konuşmalar' isimli kitabında tarihlerin, kişilerin ilgisini çekme derecesine göre seçildiğini, önemsiz görünen ayrıntıların alınmadığını belirtmektedir. Tarihi kesin doğru olarak kabul eden pekçok insan da ondan aldığı örneklerle asla yaşamamış olan kahramanlara özenir ve onlar gibi olmaya çalışır. Kısacası bugün kabul edilen insanlık tarihi de bu bakış açısının bir ürünüdür. Tarih tamamen araştırmacıların varsayımlarına dayanan, kendi kişisel fikirlerini katarak yorumladıkları bir bilim dalıdır.
O halde gerçek tarihi nasıl öğrenebiliriz?
Tarihin gösterildiği gibi olmadığını Kuran bizlere açıklamaktadır. İlkel bir insanın ve onun yaşadığı mağaraların hiçbir zaman var olmadığını, ilkelden moderne doğru ilerleyen tarihsel bir sürecin kesinlikle yaşanmadığını, Kuran ayetleri vasıtasıyla biliyoruz. İnamayanlar için bir tartışma konusu olan insanın tarihi, inananlar için nettir. Hz. Adem'le başlayan yaratılış süresince insan her zaman insan olmuş, Allah Hz. Adem'e 'eşyanın isimlerini' öğretmiş, nefsinin iyi ve kötü yönleriyle onu imtihan etmiştir.
Geçmiş kavimleri ilkel bir yaşantıya sahip gösterme çabasında olanlar bu yöntemle evrim teorisinin tarihsel zeminini de hazırlamaya çalışmışlardır. Dolayısıyla evrimcilerin tarih kisvesi altında yarattıkları ilkel kabilelerle, yarı insan yarı maymun figürlerle dolu hayal dünyaların, ancak kendileri gibi inanmayanlara bir etkisi olabilir.
Tarihçilerin iddialarının aksine Allah, evrimsel bir sürecin yaşanmadığını müslümanlara Kuran'da örnekleriyle açıklamıştır. Müslümanların geçmiş kavimlerin, kuvvetçe ve eser bakımından çok daha güçlü olduğuna iman etmeleri için Kuran'ın aşağıdaki ayeti yeterlidir:
"Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını bir görsünler. Onlar kendilerinden (sayıca) daha çoktu ve yeryüzünde kuvvet ve eserler bakımından daha üstündüler. Fakat kazandıkları şeyler (azaba karşı) onlara hiçbir şey sağlayamadı." (Mümin Suresi, 82)