CESUR SAVAŞÇILAR (SAVUNMA SİSTEMİMİZ) - 2
Geçen yazımda, derimizin hemen altında bulunan ve bizi, dışarıdan gelen her türlü yabancı hücreye karşı koruyan mükemmel bir ordudan -savunma sisteminden- bahsetmiştim. Bu yazımda sizlere savunma sistemini daha yakından tanıtmaya çalışacağım. Öyle sanıyorum ki evrendeki birçok konu gibi bu da detaylarıyla ögrenildikçe, neden Cenab-ı Allah'tan başka hiçbir varlığın böyle birşeye güç yetiremeyeceği daha iyi anlaşılacaktır.
Savunma sistemimizin, vücudumuza giren antijenlere (vücudumuza giren her türlü yabancı hücreye verilen ad) karşı verdiği cesur savaş başlıca dört bölümden oluşur:
1. Düşmanın tanınması 2. Saldırı silahlarının hazırlanması 3. Savaş anı 4. Yeniden normale nönüş
Savaşa başlamadan önce düşmanın tanınması çok önemlidir. Çünkü savunma hücrelerimiz (B ve T hücreleri), vücudumuza giren antijenin cinsine göre farklı savaş taktikleri geliştirirler. Çevremizde bulunan duman zerrecikleri ve kimyasal zehirler gibi cansız maddelere karşı ayrı; bakteriler, virüsler gibi canlılara karşı da ayrı bir şekilde savaşırlar.
Savunma hücrelerimiz olan T ve B hücrelerinin doğadaki milyonlarca antijeni, hatta labaratuvarlarda yapay olarak elde edilen antijenleri dahi tanıyıp, ayırt edebilmesi ve herbirinin yapısına uygun bir saldırı düzenlemesi olağanüstü bir olaydır. Kuşkusuz böyle bir olay ancak Cenab-ı Allah'ın ilhamıyla gerçekleşebilir.
Bundan sonra sıra bu saldırıda kullanılacak silahların üretilmesine gelir. Olay yerine ilk gelenler makrofajlardır. Bunlar düşmanı yutup yok etmeye çalışırken, onlardan kopardıkları parçaları yardımcı T hücrelerine götürürler. Yardımcı T hücreleri de hemen katil T hücrelerine haber verir. Katil T hücreleri bir yandan ordu oluştururken diğer yandan da düşmanla ilgili topladıkları bilgileri lenf bezlerine ulaştırır. Lenf bezlerinde görev sıralarını bekleyen B hücreleri kendilerine gelen bilgiler doğrultusunda antikor hazırlarlar. Antikorlar, düşmana karşı kullanılan çok kullanışlı silahlardır. Hem onların biyolojik yapılarını bozarak etkisiz hale getirir, hem de diğer hücrelerin onları tanımaları için üzerlerine belirleyici bir işaret koyarlar.
Artık düşman iyice tanınmış ve onunla amansız bir mücadeleye girebilecek bir ordu hazırlanmıştır. Bu, savaşın resmen başladığını bildirir. Artık katil T hücreleri, kimyasal yollarla antijenlerin zarlarını kolayca delerek ölmelerine sebep olabileceklerdir.
Bu anlattıklarım içimizdeki bu donanımlı ordunun yaptıklarının çok az bir bölümünün kısaca özetidir. Şu haliyle bile açıkça görülüyor ki, tüm bunlar, küçücük hücrelerin tek başlarına yapabileceği işler değildir. Sadece bir antikorun yapısındaki herhangi bir maddenin yapılabilmesi için bile insanoğlunun harcayacağı parayı, zamanı, emeği düşünün. Üstelik elde ettiği sonucu mutlaka bir yerde test etmesi gerekecektir. Oysa B hücrelerinin böyle birşeye ihtiyaçları yoktur. İstedikleri an, bir saniye içinde binlerce antikor üretebilirler. Kaldı ki, sözkonusu savaşın her detayı buna benzer olağanüstü olaylarla doludur.
Savaşın gelişimi gibi finalde mükemmeldir. Tehlike geçtikten sonra baskılayıcı T hücreleri tüm saldırı sistemini durdurur ve bütün faaliyetler bir anda son bulur ve saldırı hücreleri eski yerlerine dönerler. Bu şekilde savaş son bulur. Fakat aradan yıllar geçse de vücut aynı antijenle karşılaştığında, bunu hatırlayacak ve savunma işlemi bizim hiç hissetmeyeceğimiz kadar kısa sürecektir.
Hiç şüphesiz Cenab-ı Allah tarafından bizlere çok büyük bir nimet olarak verilen savunma sistemi, O'nun varlığının, gücünün en büyük delillerinden biridir. Böylesine bir sistemin kendiliğinden zamanla oluşması imkansızdır. Bu, Rabbimizin, biz kulları üzerindeki şefkatinin ve merhametinin bir tecellisidir.