VÜCUDUN EŞSİZ KORUMA SİSTEMİ; DERİ
İnsan gözünü çevirdiği her yerde Allah (c.c)'ın yaratışındaki eşsiz sanata şahit olur. Yerde ve gökteki her detay, insana her an bu mükemmel dengeyi var eden Yaratıcısını hatırlatır. Ama tüm evren bir yana insanın Allah (c.c)'ın varlığının delillerini görüp kavrayabilmesi için kendi vücuduna bir kez göz atması dahi yeterlidir. İnsanın doğduğu günden bu yana sahip olduğu deri, mükemmel yapısı ve sahip olduğu özellikleriyle insana Yaratıcısının kesin varlığını gösteren en önemli delillerden yalnızca bir tanesidir.
İnsan gözünü çevirdiği her yerde Allah (c.c)'ın yaratışındaki eşsiz sanata şahit olur. Yerde ve gökteki her detay, insana her an bu mükemmel dengeyi var eden Yaratıcısını hatırlatır. Ama tüm evren bir yana insanın Allah (c.c)'ın varlığının delillerini görüp kavrayabilmesi için kendi vücuduna bir kez göz atması dahi yeterlidir. İnsanın doğduğu günden bu yana sahip olduğu deri, mükemmel yapısı ve sahip olduğu özellikleriyle insana Yaratıcısının kesin varlığını gösteren en önemli delillerden yalnızca bir tanesidir.

Bedenimizin tek parçadan meydana gelen en geniş organı olan deri olmaksızın insanın yaşaması mümkün değildir. Her yönüyle bir yaratılış harikası olan bu organ yakından incelendiğinde, bu eşsiz yapının birbirini izleyen bir takım şuursuz tesadüfler sonucu meydana gelemeyeceği açıkça görülür.
Vücudumuzu çepeçevre kuşatan deri iki önemli katmandan meydana gelir. Derinin en dış tabakası olan "Epidermis"de bulunan hücrelerin büyük bir bölümü ölüdür. Bu nedenle zamanla belli bir kısmı dökülür ve yerine yeni hücreler üretilir. Yeni hücreler eskileri yukarı iterek, onları alt deriden uzaklaştırırlar. Üst deri hücreleri ise yassılaşarak, hücre niteliklerini kaybetmeye başlarlar. Epidermis'in altında bulunan bu hücreler boş durmazlar ve "Keratin" adlı su geçirmeyen özel bir proteini üretirler. Bu madde sayesinde epidermis, her iki tarafı da su geçirmez bir yapıya sahip olduğundan, suyun ve yaşamsal önemdeki tuzun dışarıya kaçması da önemli ölçüde engellenmiş olur. Bu haliyle deri, vücuttaki suyu dışa bırakmayan, dıştan da içeri sokmayan bir zırh haline gelir. Derinin bu özelliği sayesinde vücuttaki su miktarının dengesiz bir şekilde artması ya da azalması da önlenmiş olur.
Alt tabaka yani asıl deri olan "dermis" ise, çok daha farklı bir yapıya sahiptir. Bu tabaka yapısı itibariyle hassas organların korunması için ideal bir ortam yaratarak onları her türlü darbeden korur. Nitekim liflerin çoğu kemiklerde, tendonlarda ve bağ dokusunda da bulunan dirençli bir protein olan "kollajen" den oluşur. Bu madde, "dermis" tabakasını damarlardan ve kemiklerden daha sert kılarak bedenimizi korur. Sözgelimi deri kesildiğinde, kollajen lifleri yaranın kesik yönünde yeniden dizilerek yaranın yayılmasını önlerler. Oysa doğadaki diğer maddelerde kesikler hemen ayrılır; çünkü bu kesiği engelleyici herhangi bir mekanizma yoktur. Derimizin alt tabakasının bu proteine sahip olmasının insan için önemi ise açıkça ortadadır.
Deri ilk bakışta yumuşak bir yapıya sahip gibi gözükse de, dıştan gelebilecek darbe ve olumsuz etkilerden vücudu koruyacak kadar dayanıklıdır. Üstelik bu dayanıklılık olabilecek en mükemmel bir oranda yaratılmıştır. Çünkü derinin şu ankinden daha sert ve kalın olması durumunda, bedenimizin hareketli yapısı bozularak hantal bir duruma düşecektir. Derinin bu mükemmel oranda olmasının sebebi ise, dermiste "elastin" adı verilen özel bir proteinin üretilmesidir. Elastin sayesinse deri gerilince ya da gevşeyince tekrar eski haline döner. Eğer deride böyle bir madde olmasaydı, kolumuzu bükemeyecek, elimizi açıp kapayamayacak ve daha birçok hayatsal faaliyeti yerine getiremeyecektik.
Derinin bir başka fonksiyonu ise, vücut sıcaklığını dengede tutmasıdır. Sıcak havalarda vücudun serinlemesini terleme mekanizmasıyla temin eder. Alt deriyi saran çok ufak kılcal damarlar, vücut ısısı arttığında genişleyerek gereğinden fazla sıcak olan kanın vücudun serin olan dış kısmından geçmesini ve ısının dışa verilmesini sağlarlar. Deri üzerindeki gözenekler, ter bezlerinin bulunduğu alt deriye kadar uzanırlar. Bu bezler kandan aldıkları suyu, gözeneklerden geçirerek vücudun dışına atarlar. Dışa atılan sıvı buharlaşmak için vücudun ısısını kullanır. Böylece buharlaşma sırasında yakındaki ısı kullanıldığından, bu bölgelerde bir serinleme görülür. Bunun yanısıra deri soğuk havalarda bedenin sıcaklığını korur. Soğukta, derideki ter bezleri çalışmalarını yavaşlatırken, kan damarları da daralır. Böylece deri altında kan dolaşımı azaltılarak vücut ısısının dışarı gitmesi mümkün olduğunca engellenmiş olur.
Son derece kompleks bir yapıya sahip olan derinin bir başka fonksiyonu da, "melanin" adı verilen bir renk maddesi üretmesidir. Deriye rengini veren bu madde, deriyi, güneşten gelen ultraviyole ışınlarının zararlı etkilerinden de korumaktadır.
Görüldüğü gibi bu olağanüstü sistemleri birbirinden bağımsız düşünmek imkansızdır. Bilhassa derinin bir bölümünün dahi tahrip olması, insanın yaşamsal fonksiyonlarının durması anlamına gelmektedir. Çünkü bu durum, vücutta önemli ölçüde su kaybına sebebiyet vererek, insanın ölümüne yol açacaktır. Buradan da anlaşıldığı üzere, canlıların zamanla evrimleşerek oluştuğu iddiasını bu organ bile tek başına çürütmektedir.
Ancak çoğu insan kendi bedeniyle kusursuz bir uyum içinde çalışan sistemlerden habersiz olarak yaşar. Nitekim bu durum İnfitar Suresi'nde şu şekilde bildirilir:
"Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir? Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti." (İnfitar Suresi, 6-8)
Ayet-i kerimede de dikkat çekildiği üzere, Allah (c.c)'ın yaratışındaki üstün kudreti görebilmek için bedenimize bakmamız yeterlidir. İnsan bedeni ve içinde barındırdığı tüm sistemler, ancak Allah (c.c)'ın kudreti ile işlemekte ve Yaratılış gerçeğini her defasında ispatlamaktadır.