SAVUNMA SİSTEMİNİZ OLMASAYDI
Doğduğu andan itibaren kendisi için yaratılmış olan kusursuz bir dünyaya gözlerini açan insan, aynı zamanda kusursuz bir bedenle yaşama başlar. Eksiksiz bir uyumla birbirine bağlı olan binlerce sistemin birleşmesinden oluşan bedeni, dünyanın en şaşırtıcı teknolojisine sahiptir. Bedenin içinde protein moleküllerinin cereyan ettirdiği teknolojinin değil taklidi, takibi bile insanlar için oldukça zordur. Şuursuz bir protein yığını, insan bedeninin içinde dünyanın en akılcı işbirliğini gerçekleştirmektedir. Dünyanın en karmaşık işlemlerini, bilimin yakalayamadığı bir sürat ve kolaylıkla yapabilmektedir. Bu, bir şifredir, bir ipucudur, bir delildir. Ve bu şifre çözüldüğünde, bu ipucu takip edildiğinde ve bu delil samimi bir şekilde değerlendirildiğinde tümünün sonu "Yaratılış"a çıkar. Bugün bilim bu şifreyi çözmüştür ve Allah'ın varlığı da bütün açıklığıyla ortaya çıkmıştır.
Yaratılışın delilleri insan bedeninin her detayına işlenmiştir. Milyonlarca bilim adamı bugün, bu mucizevi yapı üzerinde dört bir koldan araştırmalar yapmaktadır. Bilim adamlarının henüz tam anlamıyla çözmeyi başaramadıkları bedenin dev sisteminin parçalarından birisi de, savunmadır sistemidir. İnsan bedeni kendi kendini savunabilen bir özelliğe sahiptir. Ve bu savunmayı bugüne kadar, insanlığın hiç bir şekilde erişemediği bir teknolojiyle gerçekleştirmektedir.
Savunma sisteminin uzmanlık alanı; kana karışan her türlü yabancı maddeyi oldukça kısa bir süre içinde saptamak ve bunlarla mücadele etmektir. Vücut kendisini istila etmek isteyen bu yabancılara karşı son derece güçlü ve kararlı bir ordu olan antikorlar ile savaşır. Antikorlar, lenfosit adı verilen uzmanlaşmış akyuvarlar tarafından üretilen proteinlerdir. Ve bunlar kanda, adeta düşman arayan bir asker gibi dolaşırlar. Kanda dolaşan lenfositler B ve T lenfositleri olmak üzere iki çeşittir. Vücuda bir mikrop ya da virüs girdiği zaman B ve T lenfositleri çoğu kez son derece mükemmel bir işbirliği yaparak savunmaya geçerler.
Vücuda giren yabancı madde her ne ise (mikrop ya da virüs) vücut içerisinde bir antijen oluşturmakta, savunma sistemi de bu antijeni tamamen etkisiz hale getirecek uygun antikorları üretmektedir. Bu gerçekten de olağanüstü bir olaydır ve savunma sisteminin çözülemeyen yönlerinden birisidir. Çünkü herhangi bir mikrop ya da virüse karşı böyle bir savunmanın yapılabilmesi için ilk başta, kana karışan virüsün kimyasal yapısının çözülebilmesi gerekmektedir. Bu virüs ya da mikrobun kimyasal yapısı tespit edildikten sonra da hangi anti-maddenin virüsün oluşturabileceği zararı önleyebileceği tespit edilmelidir. Sonra da tespit edilen bu maddeleri içeren bir antikorun nasıl üretileceğinin bilinmesi gerekmektedir.
Ancak bunu yapanlar, bilinen anlamda akla ve zekaya sahip olan varlıklar değil sadece aminoasit zincirlerinden meydana gelmiş et parçacıklarıdır. Bir et parçası ise ne kendi gibi başka bir et parçasının kimyasal bileşenlerini çözebilecek bir beyne, ne de bunlara hangi maddeleri kullanarak karşı koyabileceğini bilebilecek bir bilgiye sahip olabilir. O halde bütün bunları insan adına, bu proteinlere yaptıran hangi akıldır veya bu akıl kime aittir? Elbette bu aklın sahibi göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların tek sahibi olan Allah'tır.
İnsanların bir çoğu, savunma sisteminin sağlıklı kalabilmek için ne derece büyük önem taşıdığının farkında bile değilken, Müheymin (Koruyup, gözeten) olan Rabbimiz yarattığı bu mükemmel sistem ile insanı dört bir yanını çevirmiş olan düşman ordusuna karşı korumaktadır. Bu sistemde meydana gelen en ufak bir bozulma ise telafisi oldukça zor olan büyük hastalıklara neden olur. Bugün bir çok insan savunma sisteminde meydana gelen aksaklıklar nedeniyle sağlıklı insanların tahayyül dahi edemiyeceği oldukça zahmetli şartlarda yaşamlarını devam ettirmektedir. Bileşik Bağışık Yetersizliği (ŞBBY) adıyla anılan bir hastalığa yakalanan bebeklerin yaşam şekilleri en ufak bir aksaklıkta nelerin ortaya çıkacağını gözler önüne sermesi açısından oldukça ibret vericidir. Bu bebekler, kendilerini mikroplara karşı dirençsiz kılan bir hastalığa yakalanmışlardır. Bu hastalık, insanı çevresinde ya da kendi deri veya sindirim sisteminde bulunan mikroplara karşı dirençsiz bırakan bir hastalıktır. Normal olarak vücudun bağışıklık sistemi, bedene yabancı ve zararlı olan tüm maddeleri tanıyarak etkisiz bırakmaktadır. Oysa ŞBBY hastalığına sahip olan bebeklerde, bağışıklık sistemi uygun bir biçimde gelişemez. ŞBBY"li çocuklar vücutları enfeksiyonlarla savaşmaya yardımcı olan antikorları doğal yollarla üretemediği için mikroplarla baş edemezler. Bu nedenle bu bebekler büyük portatif yataklara geçirilmiş saydam balonlar içinde mikroorganizmalara karşı korunarak yaşamaya mecburdurlar.
Balon içinde bir yaşamı devam ettirmek tahmin edilenden çok daha zor bir durumdur. Bu bebeklerin yiyecekleri de ayrı bir balon çadırının içinde mikroplardan arındırılmış halde korunur. Ve bu şeffaf çadırın içinde yaşayan çocuklar, bu balonun duvarlarına tutturulmuş özel eldivenleri giyen hemşireler tarafından bakılırlar. Böylece bebek insan eli hiç değmeden beslenir. Süper emici hava filtreleri ve havalandırma birimleri ile mikroorganizmalar dışarıda tutulur. Ve bu balonlar her gün yıpranma, yırtılma, sızdırma gibi durumların önlenmesi için gözden geçirilirler. Zira bu bebeklerin tüm insanların her an muhatap olduğu hava ile doğrudan temas etmeleri, onların kısa sürede ölümüne neden olabilecektir. Ve bu bebeklerin bu şekilde yaşamalarının tek sebebi, vücutlarında herhangi bir enfeksiyonla savaşmaya yardımcı olan antikorları üretebilecek bir savunma sisteminin olmayışıdır. Bu bebeklerin böyle bir yaşamdan kurtulabilmesi ise ancak kemik iliği nakli ile gerçekleşebilmektedir.
Bu bebeklerin yanısıra Amerika'da da bir grup insan, bağışıklık sistemindeki bozukluk nedeniyle sağlıklı bir hayatı olan insanların hiç tahmin edemeyeceği bir şekilde yaşamaktadır. Bu insanların özelliği, kanlarında bütün besinlere karşı antikor oluşması ve vücutlarının bütün besinlere ve çevredeki maddelerin çoğunluğuna karşı alerjik bir durum göstermesi. Ve bu nedenle bu hastalarda, göğüs ağrıları, mantar enfeksiyonları ve hayal görmelere kadar değişen rahatsızlıklar oluyor. Bu insanlar vücutlarında alerjik bir reaksiyon oluşmaması için bugüne kadar hiç yenmemiş sebzeleri ve meyveleri yemek durumundalar. Ve bu hastaların yüzlercesi Kaliforniya'nın küçük bir kasabada son derece özel koşullarda yaşıyor. Çünkü bulundukları mekanlarda tozun, nemin, sis ve bitkilerin bulunmaması gerekiyor. Bu nedenle yaşadıkları evler, klasik yapı inşasının dışında çok farklı maddeler kullanılarak, özel bir cam, metal ve pamuk kullanılarak yapılıyor. Bu evlerin içinde hiç bir şekilde kimyasal metal kullanılmış olan bir eşya barındırılmıyor. Ve renkli boyalara alerji olma ihtimallerine karşı, bütün evler beyaza boyanıyor.
Evlerin zemini alüminyum ile kaplanıyor. Matbaa mürekkebi de alerji yapabileceğinden, bu insanların kitap okuyabilmesi için, kitapların sayfalarını çeviren özel bir vantilatör kullanılıyor. Ziyaretçi kabul edemiyorlar. Çünkü kumaşlar ve kumaşların yıkandığı deterjanlardan etkilenebiliyiorlar. Bu hastaların bir kısmı evlerinden dışarı ancak özel maskeler ve oksijen tüpleriyle çıkabiliyor.
Kuşkusuz insan böyle bir hayat yaşamak zorunda kalacağını yalnızca bir an düşünse, ne kadar büyük bir nimet içinde olduğunun farkına varacaktır. Bir insanın kendi içinde onu çok çeşitli hastalıklara karşı koruyan bir sistemin var olması başlı başına çok büyük bir mucizedir. Ve Allah'tan en güzel surette yarattığı insana bahşettiği en büyük lütuflardan biridir. Şüphesiz insan sahip olduğu bu nimetin karşılığında Rabbine ne kadar şükretse yine de azdır.