BÖCEKLERİ DAVET EDEN İBRİK OTLARININ İNCE PLANI
Cenab-ı Allah kızgın güneşin altında kupkuru kalmış bir topraktan, içinde tonlarca su depolayan dev kaktüsler, sözleşmişcesine her yılın aynı vakitlerinde böceklerin gelmesiyle neslini devam ettiren çiçekler, kıpkırmızı yapraklarında elektrik taşıyan venüsler ve kökü toprağın metrelerce altına yayılmış ağaçların arasında ismini bile bilmediğimiz son derece gösterişli bitkiler yaratmıştır. Renkleri, kokuları ve görünümleriyle toprağın üzerini yüzyıllardır süsleyen bu canlılar, yumuşak görünümlü renkli yapraklarının içinde insanların onlar adına asla düşünemeyecekleri kadar akılcı mekanizmalar barındırırlar. Düşmanın geldiğini bildiren, elektrik sinyali üretip kapakların kapanmasını sağlayan, böcek türlerini ayırtedebilen ve çiçeğin ihtiyacına yönelik değişik kimyasal maddeler üretebilen bu mekanizmalar, yıllardır yapılan araştırmalara rağmen cevabı bir türlü bulunamayan sayısız sorunun kaynağı olmuşlardır.
Sahip olduğu ilginç özellliklerle bitkiler aleminin en usta avcılarından biri olan ibrik otları, sakin görünümlerinin altında inanılmaz yetenekler sergileyen bu varlıklardan biridir. Hindistan'ın doğusundaki sıcak iklimi seven canlılar arasında ibriğe benzeyen görünümleriyle dikkati çeken bu bitkiler, etrafta gezinen böcekleri avlayabilecekleri oldukça değişik bir yapıya sahiptirler. İbrik bitkisinin, besin değeri yüksek olan canlıları yakalayarak hayatını devam ettirmesi, olağanüstü bir çok özelliğinin biraraya gelmesiyle mümkün olmuştur. Küçük böcekleri yiyerek yaşayabilen bu bitkinin her detayı, avını başarıyla yakalayabilmek için hazırlanmış bir tuzak ünitesi gibidir. İbrik bitkisi, etrafında uçuşan sinek ve böcekleri yakalayabilecek bir hareket imkanına sahip değildir. Ama beslenebilmek için yakalaması gereken bu hayvanları, kökleriyle yere sıkıca bağlı olduğu toprağın üzerinden kolayca avlayabileceği mükemmel bir özelliğe sahiptir.
Bu bitkinin, kenar kısımları değişik bir sıvıyla kaplı olan çiçeği, kapağı açık olan büyükçe bir testiyi andırır. Avcı bitkinin en büyük hedefi üzerinde uçuşan böcekleri bu testinin içine çekebilmektir. Gerçekten de ibrik otlarını gözlemlerken araştırmacılar, etrafta dolaşan birçok böceğin garip bir şekilde başka bitkiler yerine özellikle ibrik şeklindeki bu çiçeği tercih ettiklerini görmüşlerdir. Kendi rızasıyla çiçeğin üzerine konan böceklerin bu tercihlerinin sebebi, ibrik şeklindeki bitkinin kenarlarında, oldukça lezzetli olan şekerli bir sıvı üretiliyor olmasıdır. Böylece civarda besin arayan böcekleri kolaylıkla kendine çekmeyi başaran ibrik otunun, tuzağının ikinci kısmının devreye girer ve bu hoş kokulu besini yiyebilmek için ibriğin kenar kısmına konan böcek, hiç beklemediği bir şekilde çiçeğin içine doğru kaymaya başlar. Karşı koymasına rağmen geri dönemeyen bu böceğin bir anda aşağı düşmesin sebebi, ibriğin kenar kısımlarının aşağıya doğru yönelmiş kaygan tüylerle kaplı olmasıdır. İbriğin, böceği tuzağa düşüren bu tüyleri hayvanın havalanmasına fırsat bırakmadan onu büyük bir süratle bitkinin dibine düşürür. Fakat avın bu odacağın içine düşmesi, bitkinin onu kolayca yiyebilmesi için yeterli olmayacaktır. Çünkü böceğin tekrar havalanıp çiçeğin açık olan kapağından dışarıya kaçma ihtimali vardır. İşte burada bu akıl almaz tuzağın üçüncü bölümü devreye girer. Bir kere ibrik otuna konma hatasına düşmüş olan böcek, bir daha asla dışarıya çıkamayacağı bir sistemle bitkinin içine hapsolur. Bunun sebebi ibriğin dibinde, üzerine değdiği anda böceği içine çeken öldürücü bir asit bulunuyor olmasıdır. Avcı bitkinin çiçek tabanında birikmiş olan, bu asit göletinin içine düşen böcek, kısa sürede boğularak ibrik otu için besleyici bir yem haline gelir. Tuzağının üçüncü bölümü ile hayvanı yakalamayı başarmış ibrik otunun, böceği nasıl yiyebildiği araştırıldığında ise daha mucizevi bir durum ile karşılaşılmıştır. İbrik bitkisinin asitin içinde boğulan böceği direk olarak sindiremeyeceğini bilen bilim adamları buna rağmen bu bitkilerin üstüste birçok böcek avlayıp, birbiri ardına bu avları bünyesinde nasıl eritebildiğini anlayabilmek için uzun zaman araştırma yapmışlardır.
Ortaya çıkan sonuç gerçekten de hayret vericidir. Bitki, avladığı böcekleri sindirebilmesine yardım etmeleri için, gövdesinde bu işle görevli özel yardımcılar barındırmaktadır. Sayıları ve türleri belli olan bu yardımcılar, ibrik otunun içindeki asitte yaşayan üç çeşit sinek larvasıdır. İbrik otunun, yakaladığı böcekleri sindirebilmek için bu hayvanlara ihtiyacı vardır. Ancak, bitkinin içinde biriktirdiği, yağmur suyu ile karışmış asit göleti, hayvanlar için öldürücü olan bir ortamdır. Bu nedenle burada herhangi bir canlı yaşaması oldukça zordur. Buna rağmen bitkinin özel hizmetlileri olan sinek larvaları, mucizevi bir şekilde bu asit göletinin içinde yaşamayı başarır ve uzun zaman burada kalırlar. Bu küçük canlılar, böceği kısa sürede küçük parçacıklara ayırarak, bitkinin avını sindirmesine yardımcı olurlar. Böylece kendileri de bu avlarla beslenen larvalar, ibrik otunun zorlanmadan yiyeceklerini eritmesini sağlarlar.
Bitkilerin gelişmesi için elverişli olmayan bataklık arazilerde yetişen ibrik otları, topraktan alamadıkları azot ve kalsiyum gibi maddeleri avladıkları bu böceklerden elde ederler. Bu bitki incelenirken araştırmacılar konuyla ilgili birçok soruya cevap bulamamışlardır. Çünkü bitkinin içinde hiçbir şekilde açıklayamadıkları bir düzen ve birbirini takip eden son derece akılcı bir plan hüküm sürmektedir. Adeta bitkinin her parçası, bu verimsiz topraklarda onu yaşatabilmek için aralarında son derece mükemmel bir işbirliği yapmışlardır. Bitki tüm özellikleriyle uçan böcekleri avlayabilen bir yapıya sahiptir. Ancak böyle bir avlanmayı gerçekleştirebilmek için ilk önce hayvanı kendine çekebilmesi, sonra içine düşürebilmesi, sonra da yakalayıp öldürmesi gerekir. Bir bitkinin bunu nasıl başaracağı düşünüldüğünde ise, insanların tasarlayıp bulamayacakları kadar mükemmel bir tuzak mekanizmasının, mucizevi bir şekilde bu canlının içinde varedildiği görülmüştür. İbrik otu önce avının dikkatini çekecek bir sıvı üretmiş, bunu görünür bir yere yerleştirmiş, sonra böceği içine çekebilecek tüyleri bu bölgeye dizip kayganlaştırıcı bir sıvıyla kaplamış, en sonunda da avın geri kaçmasını engelleyecek öldürücü bir kimyevi madde ile onu yakalamayı başarmıştır. Bütün bunlar dıştan içe doğru olabilecek en akılcı dizilime sahiptir. Eğer kayganlaştırıcı sıvı bitkinin içinde değil de dış duvarında olsaydı, böcek içeriye kaymak yerine dışarıya düşerdi. Ya da tüylerin yönü ibriğin içine değil dışına baksaydı bitki, böceği gövdesinin içine düşürmeyi asla başaramazdı. Bu tuzakta, sırf şekerli sıvının olmaması bile bitkinin diğer özelliklerini kullanmasına fırsat kalmadan avcı vasfını kaybetmesine sebep olurdu. Çünkü ibriğin içine yönelen tüylerin ve öldürücü asit göletinin işe yaraması için önce bitkinin böceği kendisine çekmesi gerekir ki bu, dış taraftaki şekerli sıvının varlığı ile mümkündür.
İbrik otundaki mükemmel düzenin bir parçası olan bu tatlı maddenin eksikliği bile zaman zaman dev boyutlara ulaşan bu bitkilerin, kısa sürede besinsizlikten kuruyarak neslinin tükenmesine sebep olabilirdi. Bu bitkinin dibinde biriken sıvının olmaması ise içeri düşen böceğin kısa sürede kendisini toparlayarak geri kaçmasına sebep olurdu. Bütün bunların ötesinde, büyük bir zeka gösterisi olan bu tuzak sisteminin ibrik otuna sunduğu avlar, ancak en son aşamada devreye giren yardımcı kuvvetlerin varlığı ile işe yarar hale gelebilmektedir. Bütün sistemin eksiksiz olarak bitkinin bünyesinde bulunduğu düşünülse bile, sinek larvalarını içlerinde barındırmayan ibrik otları, böcekleri avlayabilmelerine rağmen onları sindiremeyecekleri için, yine hayatlarını kaybederlerdi.
Kısaca ibrik otunun yaşaması bütün bu özelliklerin aynı sıralamayla birarada bulunmasına bağlıdır. Ne bir hayvanın hoşlanacağı sıvıyı tespit edebilme, ne tüylerinin yönünü ayarlayabilme ne asit maddesinin öldürücü etkisini hesap edebilme ne de bunları akılcı bir planlama ile sıraya koyabilme imkanı, zekası ve iradesi olmayan bu bitkilerin kusursuz yapıları, sadece onların yerlere ve göklere hakim olan sonsuz bir Güç tarafından yaratılmış olmalarıyla mümkün olmuştur.
Tümüyle üstün bir aklın ürünü olduğu aşikar olan bu mekanizmanın tek bir detayının bile bitkinin kendi aklıyla olamayacağını bilen bilim adamları, bu konuda da sonsuz aklıyla her canlıda tecelli eden ve olağanüstü bir sanatla her yerde kendini gösteren tek bir Yaratıcının varlığına şahit olmuşlardır.