DELİLSİZ BİR TEORİ - 3
Evrim için deliller arayan kişilerin başlıca amacı, geçersizliğini bilip de gözardı ettikleri bir teze hayat vermeye çalışmaktır. Evrimcilerin son bir çaba ile bu teoriyi gündeme getirmeye çalıştıkları konferansa katılan konuşmacıların her biri, aslında biyoloji ve mikrobiyolojiyi bilen insanlardır. Hücrenin yapısını, insanın hatta en basit organizmanın dahi nasıl oluştuğunu, yaşamak için hangi sistemlerinin çalıştığını ve ne tip gereksinimlerinin olduğunu incelemişler, hatta bu konuda uzmanlaşmışlardır. Elbette kendileri de canlılığın tesadüfen meydana gelemeyeceğini, dinozorların zamanla kuşlara dönüşemeyeceklerini, şu anki düzeni oluşturabilmek için ardı arkası kesilmeyen milyonlarca "faydalı" mutasyonun meydana gelemeyeceğini şüphesiz pek çok insandan daha iyi bilmektedirler. Kısacası dünya üzerindeki muazzam düzenin ve kusursuzluğun -açıkça yaratılmışlığın- delilsiz bir teori ile izahının yapılamayacağının farkındadırlar.
Teoriyi körükörüne savunanlar, yaptıklarının sonuç getirmediğinin, geçmişte bir dönemde çeşitli aldatma yöntemleri ile topladıkları taraftarların gitgide kendilerinden uzaklaşmakta olduklarının farkındadırlar. Bu yüzden tüm çabaları Allah'ın varlığına ilişkin delilleri ortadan kaldırmaya çalışmak ve dikkatleri mümkün olduğunca farklı konulara çekebilmektir. Ancak kendi iddialarındaki tutarsızlıklar o kadar alenidir ki, artık geçmiş söylemlerin tekrarı bir işe yaramamakta, kendilerine kayıptan başka birşey getirmemektedir.
İşte bu kayıplarının bir kez daha gözler önüne serildiği konferansta, evrim taraftarlarının geçersizliğini yine çok iyi bildikleri ama savunmakta tereddüt etmedikleri bir başka konu daha vardı: Fosil kayıtları. Bilindiği gibi dünyadaki fosil kayıtları en eski tarihlerde omurgasız canlıların var olduklarını göstermektedir. Daha sonraki dönemlerde omurgalı balıklarla karşılaşırız. Günümüze doğru yaklaştığımızda da sürüngenler, kuşlar ve memelilerin fosilleri bulunur. İnsana ait fosiller ise daha sonraki dönemlerde ortaya çıkar. Evrim teorisi, paleontolojik temelini bu güzergah üzerine yerleştirmektedir. Bu sıralamaya dayanarak hayali bir yorum ortaya atmakta, bütün bunların birbirlerinden evrimleşerek uzun bir süreç içinde oluştuklarını iddia etmektedir. Evrimciler bu şekilde kendilerine göre ortaya oldukça "bilimsel" bir teori sunmuş olurlar!
Oysa fosil kayıtları detaylıca incelendiğinde evrimi tamamen yalanlar: Yapılan yoruma göre; izlenen bu güzergahta var olan tüm canlılar "evrim sıralamasına" göre dizilmişlerdir. O halde ya bu dizilimde yerini alması gereken "ara geçiş formları" nerdedir? Eğer evrimcilerin iddia ettikleri gibi zaman içinde bir canlı diğer bir canlıya dönüştüyse, bu dönüşüm sırasında oluşan ara fosillerin olması gerekmez mi? Teorinin mantığına göre uzunca bir dönem yaşamış olması gereken bu ara geçiş formlara ait fosiller neden bulunamamaktadır? Evet gerçekten de her nedense kesinlikle tek bir ara geçiş fosili bile ortalarda gözükmemekte, varlıklarına ilişkin en küçük bir ipucu dahi vermemektedirler.
Görüldüğü gibi fosil kayıtları, evrim teorisini desteklemekten çok, böyle bir sürecin yaşanmadığını gözler önüne sermektedir. Öyle ki, yukarıda da belirttiğim gibi evrim iddiasına göre türler arasındaki evrim oldukça yavaş ve aşamalı olarak meydana gelmiştir. Oysa Darwin'den bu yana 130 yıl boyunca ısrarla yapılan araştırmaların sonucunda tek bir ara form dahi bulunamamıştır. Bir delil olarak ortaya atılan fosil kayıtları aslında evrimcilerin gündeme dahi getirmemeleri gereken bir gerçeği ortaya çıkarmaktadır. Fosil kayıtlarındaki boşluk, canlılıkta evrimin sözkonusu olmadığını açıkça ispatlamaktadır.
Bahsi geçen konferansta, hiçbir dayanağının olmadığı defalarca ispat edilmesine rağmen, "son çare" olarak başvurulan bir başka sözde delil, evrim teorisinin karadan havaya geçiş formu olarak lanse ettiği bir kuş fosili olan Archaeopteryx'tir. 150 milyon yıl yaşında olduğu tahmin edilen bu kuş fosilini evrimciler, küçük yapılı dinozorlara benzettiklerinden bunun dinozor-kuş bağlantısını sağlayan bir ara geçiş formu olduğunu iddia etmektedirler.
Oysa Alan Feduccia gibi birtakım ünlü evrimcilerin dahi bu iddiayı evrim konusunda bir utanç olarak görmesi, bu tezin vehametini açık bir şekilde gözler önüne serer. Mantık ölçüleri dahilinde makul karşılanamayacak olan bu tez, gerçekten de evrimcilerin önemli bir utanç kaynağı olmasına rağmen, ülkemizde gerçekleştirilen konferansta, ülkenin aydın bir kesimine kabul ettirilmeye çalışılmıştır.
Archaeopteryx, soyu tükenmiş uçucu bir kuştur, dinozordan kuşa bir geçiş formu değil. Archaeopteryx'in uçucu bir kuş olduğu, pek çok ünlü kuşbilimci tarafından fosilin özellikleri dikkate alınarak açıkça belirtilmiştir. Evrimcilerin bu kuş için iddia ettikleri sürüngen özellikler aslında Archaeopteryx'i bir sürüngen yapmaz. Evrimcilerin bu konudaki öne sürdükleri sözde delil, Archaeopteryx'in kanatlarındaki pençelerdir. Oysa günümüzde de pençe kanatlara sahip pek çok kuş yaşamaktadır. Yine günümüzde yaşayan pençeli kuşların bir kısmı, özellikle Avustralya'da yaşayan Hoatzin kuşu, tıpkı Archæopteryx'deki gibi bir omurgaya sahiptir.
Sürüngenlerin en önemli özelliklerinden bir tanesi soğukkanlı olmalarıdır. Yani vücut ısıları bulundukları ortama göre değişir. Dolayısıyla vücutlarında vücut sıcaklığını belli bir seviyede tutmaya yarayan tüy benzeri yapılar bulunmaz. Archaeopteryx'in ise iskelet kalıntılarının beraberinde, korunmuş tüy kalıntıları da bulunmuştur. Bu da Archaeopteryx'in sıcakkanlı bir kuş olduğunu göstermektedir.
Tüm bunların yanı sıra Archaeopteryx'den daha sonra bulunan ve daha önceki bir döneme ait olan kuş fosilleri zaten tam anlamıyla bu iddiayı yalanlamaktadır. Evrimcilerin kuşların atası saydıkları Archaeopteryx'den daha önce de kuşlar yaşadığı bugün kesin olarak bilinmektedir. Fosili bulunan bu kuşlardan yaşı 225 milyon yıl olarak hesaplanan "Protoavis", evrimcilerin inançlarını derinden sarsmıştır. Çünkü yine evrimci kaynakların verdiği tarihlere göre Protoavis, yeryüzündeki ilk dinozorlardan bile daha yaşlıdır. Bu ise, kuşların dinozorlardan evrimleştikleri iddiasını tam anlamıyla çürütmektedir. Daha sonra bulunan birçok fosil, günümüzdekilerle aynı özellikleri taşıyan kuşların geçmişte de yaşadıklarını, hatta Archaeopteryx'den daha önceki dönemlere ait olduklarını ortaya koymuştur.
Bütün bunlar Archaeopteryx'in sadece soyu tükenmiş bir kuş türü olduğunu açıkça göstermektedir. Dolayısıyla konferans boyunca "en temel" deliller olarak ortaya atılan iddialar yanılgının kökenini gözler önüne sermektedir. Bu teorinin zorlama delilleri, yıllardır hiçbir aşama kaydedemeden açıkça "yerinde saymaktadır". Ancak elbette yıllardır tekrarlanan bu aldatmaca daha fazla devam edemeyecek, hiçbir delili olmayan bu teorinin gerçek yüzü, bilimin gerçek taraftarları tarafından tüm insanların görebileceği şekilde deşifre edilecektir.