DELİLSİZ BİR TEORİ - 1
"Nasıl oluyor da Allah'ı inkar ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O'na döndürüleceksiniz." (Bakara Suresi, 28)
İnsanların inkar etme özellikleri Kur'an ayetleri ile haber verilmiş çok önemli bir gerçektir. Yüzyıllar boyunca insanların oldukça büyük bir kısmının inkara delil bulma çabaları, bu önemli gerçeğe büyük bir kanıt teşkil etmektedir. Bu insanlar, "kendi nefislerinin zalimi olarak" Allah'a karşı mücadeleye girişmekte, faydasız çabalara başvurmakta ve bunun karşılığında da daima Allah'ın varlığına dair delillerle karşılaşmaktadırlar. Ancak tüm bu delilleri görmezden gelmekte ve beyhude çabalarını hiçbir sonuca ulaşmamalarına rağmen büyük bir umutla sürdürmektedirler. Oysa dünya hayatında bu aldanışla oyalanırlarken, hiç beklemedikleri bir anda ahiret gerçeği ile karşılaşacaklar ve kendi inkarlarını yine kendileri ikrar edeceklerdir.
Geçtiğimiz ay gerçekleştirilen bir konferans, yıllardır insanlara var oluşlarıyla ilgili tek geçerli teori olarak tanıtılan evrimin ne büyük bir yanılgı olduğunu tüm delilleriyle ortaya koydu. Uzun yıllardır bilimsel gerçekler olarak gösterilen, ders kitaplarına konu olan evrim teorisine ait delillerin aslında birer aldatmaca ve büyük bir düzenin önemli bir parçası olduğunu açıkça gösterdi. Öyleki konferansta verilen örneklerin hepsi muazzam bir yaratılışı, oldukça sistemli bir düzeni, yaşam üzerindeki müthiş organizasyonu gözler önüne seriyordu. Bu düzen tam anlamıyla kusursuzdu, hatasızdı. Yüzyıllar boyunca aynı mükemmellikle süregelmekteydi. Buna tek bir canlının, özellikle de aklı ile övünen insanın dahi hiçbir müdahalesi, hiçbir yardımı yoktu ve hatta kendisi bu düzenin şuurunda bile değildi. Bu ihtişamın binlerce detayı insan için hala karanlıktadır. Ortaya çıkan bütün bu gerçekler öyle büyük bir kusursuzluğu tanıtmaydı ki, konferansın ardından bütün bunlara artık kimse "tesadüf" diyemedi. Ortada derin bir hayranlıktan başka birşey yoktu.
Bir süre sonra kendilerine bir görev, bir düstur olarak "yaratılış gerçeğine karşı mücadele etmeyi" benimsemiş olan bazı çevreler, şaşkınlıklarını üstlerinden atıp yeni bir beyhude çabaya daha giriştiler. Bütün bu kusursuzluğu ortadan kaldıracak birşeyler söylemeleri ve kendi iddialarını insanlara hatırlatmaları gerekiyordu. Bunun için bir konferans düzenlediler ve son yüzyıl içinde ortaya atılmış olan birkaç sözde delili izleyenlere sundular.
Evrim teorisi esas olarak neye ait olduğu tam olarak bilinmeyen birkaç kafatası ve kemik parçasına dayandırılmaktadır. Konferansta "delil" olarak öne sürülenler de bunların ötesine gidememiş, yıllardır tekrarlanan aynı iddialar, aynı sıralamalarla izleyicilere anlatılmıştır. Ancak dikkat çeken asıl nokta, yıllardır görmezden gelinmeye çalışılan önemli bir ayrıntının burada da ihmal edilmesiydi. Evrim teorisine dair var olan bu birkaç sözde delil ortaya çıkış tarihlerinden kısa bir süre sonra geçerliliğini kaybetmiş, bunların altında birtakım sahtekarlıkların yattığı anlaşılmıştır. O tarihe kadar delil olarak öne sürülen pek çok şey, bilimsel çevrelerde 'literatür'den çıkarılmıştır. Hatta bu sözde delilleri ortaya atan kişilerin bizzat kendileri bir süre sonra, kendi iddialarının geçersizliğini itiraf etmişlerdir. Ancak buna rağmen belli amaçlar uğruna bu teoriyi savunanlar, "elimizde hiçbir delil yok" dememek için, geçerliliğini çoktan yitirmiş olan bu iddiaları tekrar gündeme getirmişlerdir.
İnançlarına vurulan darbenin paniği ile düzenledikleri konferansta, kuştan dinazora ara geçit formu olarak kabul edilen Arcaeopteryx'den, aminoasitlerin tesadüfen oluştuğu iddiasını ortaya atan Miller deneyine, doğadaki varyasyondan, atların ve kuşların evrimine kadar "Evrim Teorisi" denilince akla ilk gelen her türlü sözde delil konuşuldu. Henüz bir tanesi bile bulunamamış olan "hayali ara geçit formları"nın varlıkları ve bunların "olmamalarına rağmen" evrim için en önemli delili teşkil ettikleri öne sürüldü.
İddialar arasında "evrim gerçeğini" test edebilmek için birkaç milyon yıl beklemek gerektiği dahi yer almaktaydı. Buna göre birkaç milyon yıl sonra "uygun bir karışımın biraraya gelmesiyle" birkaç hücre oluşabilirdi. Tamamen varsayıma dayanan ve ortaya hiçbir bilimsel değeri olmayan bu iddiaya göre, birkaç hücrenin oluşacağı varsayılsa bile, bu derece kusursuz, detaylı ve dengeli bir yaratılış nasıl açıklanabilir? Üstelik tek bir hücrenin içerisindeki sistemler dahi böyle bir olayın gerçekleşemeyeceğini kanıtlamaktadır. Birkaç hücrenin oluşması bütün yaşamın, canlılığın var olması için gereken bütün hassas sistemlerin ve gereksinimlerin açıklanması için yeterli midir? Şu anki dünyanın düzenini, sosyal yaşantıyı, kısacası şu an dünyada var olan sistemli yaratılışı açıklayabilir mi?
Kuşkusuz hayır! Ortaya atılan iddialar sadece birer aldatmacadır. Maalese, dünya üzerindeki insanların bir kısmı bu aldanışa kapılmakta, Allah'ın varlığına ilişkin kanıtları gördükleri zaman hemen paniğe kapılmakta, bunları kabul etmemekte ve bu gerçeğe gözlerini kapatmaktadırlar. Allah'ın varlığını ve yaratmasındaki üstünlüğü, tüm açıklığına rağmen görmemeye çalışmaktadırlar. Kimileri de, kendileri de bunun nedenini bilmemelerine rağmen, "Yaratılış"a karşı mücadeleyi sürdürmekte, bilinçsizce evrim teorisine sahip çıkmaktadırlar. Ortaya atılmış ama yukarıda da belirtildiği gibi hiçbir dayanağı olmadığı yine bizzat evrimcilerin kendileri tarafından itiraf edilmiş olan birkaç sözde delil ile kendi teorilerini canlı tutmaya çalışmakta, insanları aldatmak için öncelikle kendilerini aldatmaktadırlar. "Kendi yaratılışına rağmen" böyle bir aldanış içinde olanlar Kur'an'da şu şekilde tarif edilmektedirler:
"Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir? Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti. Asla, hayır; siz dini yalanlıyorsunuz; Oysa gerçekten sizin üzerinizde koruyucular var, 'Şerefli-üstün' yazıcılar. Her yapmakta olduğunuzu bilirler." (İnfitar Suresi, 6-12)
Allah'a karşı inkar içinde olanlar büyük çabalarla kendi teorileri için deliller aramaya çalışmaktadırlar. Oysa yaşamlarının her anında yaşadıkları her yerde Allah, kendi varlığına ilişkin delilleri açıkça göstermektedir. Bunun için insanın kendi yaratılışı başlıbaşına yeterlidir. Kendi varlığını, aczini, gereksinimlerini ve ölümünü unutarak, kendini yaratılmış herşeyden üstün gören insan, bütün eksikliklerden münezzeh ve yüce olan Allah'ın karşısında hesap vereceği gün kuşkusuz dünyadaki çabasının karşılığını alacaktır. Allah'ı inkarının bir karşılığı olarak şiddetli bir azapla karşılaşacaktır. Üstelik dünyada da beklentilerini gerçekleştiremeyecek, yaşamı boyunca gitgide unutulan iddialarını canlı tutmaya çalışacak, ama ne kadar uğraşırsa uğraşsın hep üstün ve mükemmel bir yaratılışla karşı karşıya kalacaktır.
Bir müslüman için ise Allah'ın varlığı milyarlarca delilin altında gizlidir. Bu üstün yaratılışa verilecek olan örnek; bir mikroorganizma da olabilir, koca bir kainat da. Çünkü yaratılmış olan herşey bu ihitişamı, bu mükemmelliği en belirgin ve üstün şekilde göstermektedir. Kuşkusuz ancak "görebilen gözler" ve Allah'a muhtaç olduğunu bilen insanlar bu gerçeğin farkına varabileceklerdir.