EKSİKSİZ BİR DÜZEN İÇİNDE YARATILMIŞ SİNDİRİM SİSTEMİ
İnsan vücudu kendi aralarında uyum içinde çalışan, yaklaşık 100 trilyon hücreden meydana gelmiştir. Allah tarafından belli bir düzen içinde biçimlendirilmiş bu hücreler kendi aralarında organize olarak dokuları, dokular da biraraya gelerek organları oluştuşturmuşlardır. Bu organların oluşturduğu solunum, üreme, sinir, savunma, sindirim sistemi gibi karmaşık sistemlerin insan için hayati önem taşıdıkları çok açıktır. İnsan vücudundaki bu milyonlarca hassas dengenin içinde kuşkusuz ki sidirim sistemi de çok özel yaradılışla yaratılmıştır.
Sindirim sistemine bakıldığında onun her detayının planlanmış olduğu, her organının özel dizayn edildiği, görev dağılımının ise belli bir amaca yönelik olduğu görülür. Oysa insanlara yemek yemek, çiğnemek, yutmak son derece doğal gelir. Pek çok kişi sağlıklı besinlerin alınmasının canlılığın devamı için yeterli olduğunu zanneder. Halbuki canlılığın sürmesi asıl besin alındıktan sonra sindirilmesi esasına dayanır. İnsanların büyük bir kısmı bu hayati organlarının nasıl oluştuğunu, ne şekilde faaliyet yaptığını, besinlerin sindiriminin nasıl gerçekleştirildiğini detaylı bilmezler. Bilseler de üzerinde derin derin düşünmezler. Oysa küçük bir ekmek parçası bile, yutulduğundan sindirilene kadar geçen sürede pek çok işlemden geçer.
Yiyeceğin ağıza alınması ile başlayan sindirim işleminin daha ilk basamağı oldukça detay içerir. Sindirim için ilk önce, yiyeceklerin besin değeri olan bölümlerinin açığa çıkması gerekir. Dişler ve damak vasıtası ile besinin küçük parçalara ayrılıp öğütülmesiyle çiğneme dediğimiz olayı gerçekleşir. Çiğnemeyi gerçekleştirebilmek için ağzın iç yapısındaki dizaynın bu işlev için uygun yaratılmış olması şarttır. Başka bir deyişle, çiğneme kaslarınının birbirleri ile uyumlu çalışması, dişlerin besini parçalayacak şekilde uygun yerlere yerleştirilmiş olması, devamlı ve ritmik çiğneme hareketlerinin yapılması şarttır. Ayrıca vücudun kontrol mekanızması görevini üstlenmiş beyin sapındaki çekirdekler tarafından da çiğnemenin kontrolü, tat ve koku ile ilgili çeşitli merkezlerin uyarılması gibi teknik detaylar içeren bir yığın işlem yapılır. Ağıza yiyecek girdiği zamandan itibaren devreye giren tükrük salgısı ise besinlerin ıslatılması ve daha iyi öğütülmesini yarayan özel kimyasal bir madde olarak yaratılmıştır. Çiğneme ve tükrük salgısı olmasaydı ne olurdu diye düşünülürse; besinler öğütülüp ince parçacıklara ayrılmadığı için sindirimin kanalının mukozası zedelenecek ve besinlerin, mideden ince barsağa oradan da kanalın diğer bölümlerine geçmesi zorlaşacaktı.
Sindirim siteminin ilk aşaması olan çiğneme işlemini daha sonra takip eden yutma işleminin de her safhası özel bir yaratılışı gerektirmektedir. Yutma için dilin istemli olarak besini damak arasında sıkıştırması, bu besinin daha sonra gırtlaktaki alanı uyarması, bu uyarınının beyne gidip gırtlaktaki kaslara yutma hareketini yaptırması gerekmektir. Sadece yutma hareketinin bile olmaması bütün sistemi felç edecek, aldığımız besinleri çiğneyip sindirime hazır hale getirsek de yutma işlemi olmadığı için sistemin devamı işlemeyecekti.
Kullarının ihtiyacını en iyi bilen Allah, buraya kadar anlatılan ve sonraki anlatılacak olan aşamaların her birini insanının ihtiyacına göre tasarlamıştır. Fakat insanların büyük bir bölümünün bu detaylardaki mükemmellikten haberi yoktur. Örneğin aldığı bir besini çiğneyerek yutan pek çok kişi o arada besinlerin solunum sistemini tıkamaması için arka burun deliklerinin kapandığını ya da besinin ses tellerine kadar gelmesinin engellendiğini bilmez. Yeterince çiğnenmemiş besinlerin yutulmasını engellemek için boğazın özel bir yarık şeklinde dizayn edildiğini , yemek borusundan besinin kolaylıkla aşağı inmesini sağlayan kasların özel olarak yaratıldığının farkında bile değildir. Ya da bunlardan haberi olacak kadar teknik detayları bilse dahi buradaki yaratılışın ince delillerini kavrayamaz. Bu kadar çok mükemmeliğin biraraya gelmesi, tesadüflerle asla açıklanamaz. Ağıza alınan herhangi bir besinde bile vücud alarma geçip ekstra faaliyetler içine girmektedir. Örneğin insan için son derece hayati olan nefes alma işlemi, yutma esnasında 2 sn için durur. Beyin kendine giden yemek uyarısı ile yutma işlemini gerçekleştirmek için solunum mekanizmasını durdurur ve böylelikle yutmanın kontrolünü sağlar. Eğer insan için yaratılıştan böyle bir tedbir alınmasaydı, kişi besinleri yutmaya kalktığı ilk anda boğulacak ve sindirim sisteminin diğer mekanizmaları ne kadar mükemmel bir yapıya sahip olsa da onun için hiçbir şey ifade etmeyecekti.
Elbetteki yutma besinlerin enerjiye dönüşmesi için bir ön aşamadır. Besinin en az yutulması kadar elzem olan diğer bütün aşamalar, insan için son derece hayati önem taşır. Yutulan besinin sindirilmek üzere mideye ulaştırılması, midede bu besinler için özel salgıların salgılanması ve en küçük moleküllerine kadar ayrılan bu besinlerin karaciğer, safrakesesi, pankreas, ince bağırsak gibi pek çok organın görev almasıyla enerjiye dönüştürülmesi ve kan yoluyla bütün vücuda besinlerin ulaştırılması gerekmektedir. Evrimcilerin iddialarının aksine bu organların hepsinin aynı anda var olmaları gerekmektedir. Biri olmazsa canlılığın sürdürülmesi söz konusu değilken insan vücudunun basamak basamak ilerleyip bu günkü karmaşık yapısını almasının olasılık ihtimali ise sıfırdır. Yutulan besinleri mideye ulaştıran yemek borusu da yaratılışı delilendirecek harikalıkları içerir. Mide ile yemek borusu arasında besinleri mideye alan, midedeki besinleri ise yemek borusuna bırakmayan özel bir yapı ile önlem alınmıştır. Bu yapı midenin 2,5 cm üzerinde inşaa edilen özel bir kastır. Besinler yemek borusunun bu bölgesine geldiğinde kasılı duran bu kasın besinin geçmesine izin vermesi ve gevşemesi gerekir. Ayrıca ikinci bir önlem olarak mide ile yemek borusunun özel bir açısı vardır. Yukarıda anlattığımız özel kas bölgesi ve bu açı olmazsa son derece asitli bir ortam olan midedeki besinlerin çok küçük bir hareketle- örneğin derin bir nefeste- mideden yemek borusuna kaçmasına engel olunamaz. Bu da kuşkusuz çok çeşitli rahatsızlıklara yol açar.
Yiyecekler mideye geldiğinde ise tamamiyle besinlerin sindirilmesi için özel imal edilmiş bir bölüm ile karşılaşırlar. Bu bölüm yani mide içerisindeki hidroklorik asit, besinlerin sindirimi için mutlak gerekli ve aynı zamanda da mide duvarını eritecek kadar güçlüdür. Fakat hidroklorik asitin parçalayıcı etkisini yok etmek için mide mukozasının mukus adlı bir salgı ile kaplı olması da bu özel dizaynı kavramak açısından oldukça anlamlıdır. Kalın bir salgıdan oluşan mukus, mukoza ile teması keserek kayganlaştırıcı özelliği ile besinlerin hareketini kolaylaştırıp teması kestiği için de dokuların harabiyetini önler.
Midede sindirilen besinler daha sonra ince bağırsakta kana karışır. İnce bağırsağın iç yüzeyinde bulunan uzantılar bu besinleri emerler. Böylece dolaşım sistemi vasıtası ile besinler tüm vücuda dağılırlar.
Buraya kadar anlatılan detaylara biraz dikkat edildiğinde evrim mekanizmalarının bu mükemmel sistemi hiçbir şekilde açıklayamadığı görülür. İnsanları inkarcılığa sürükleme amacı güden Evrim Teorisi, canlıların ilkelden gelişmişe doğru küçük küçük değişikliklerle bugünkü haline geldiğini savunur. Halbuki açıkça görüldüğü üzere bu anlatılan basamaklardan biri eksik olsa bu, canlı yapının sonu anlamına gelir. Evrimcilerin iddia ettiği gibi canlılar için basamak basamak gelişme söz konusu olsaydı, birbiri ile adeta zincir gibi içiçe geçmiş sistemin bir halkası kopmuş olacak ve canlılığın devamı sağlanamayacaktı. Sindirim sistemine baktığımızda bu içiçe girmiş indirgenemez mükemmeliğe şahit oluyorsak ve ortaya böyle olağanüstü bir sonuç çıkıyorsa, işte bu YARATILIŞIN apaçık ispatıdır. Bu harikalık, canlılığın bir anda ve şu anki halleriyle herşeyin Yaratıcısı, RABBİ olan ALLAH'IN "OL" demesiyle var olduğunun sayısız delillerinden biridir.