AKASYALARIN ÜZERİNDE BARINAN GİZLİ KORUYUCULAR -1
Afrika'nın, bütün dalları yabani sarmaşıklarla kaplanmış geniş gövdeli yüksek ağaçlardan oluşan yağmur ormanları, bu dev ağaçların en yüksek dallarını birbirleri ile birleştirmiş ve ormanın üzerinde adeta dev bir kubbe oluşturmuştur. Güneşin bu dev kubbeyi aşarak içeri sızamadığı yağmur ormanları, büyük bölümü gölgelik olan topraklarında olağanüstü güzellikteki bitkilere ev sahipliği yapar. Tropikal ormanlarda hemen hemen her yeri saran dev sarmaşıklar ve yabani otlar bu gösterişli bitkilerin çiçeklerine ve yapraklarına dolanarak bir çoğuna yaşam hakkı tanımazlar. Ancak buralarda inceleme yapan bilim adamları, dört bir yandan büyüyerek bitkilerin etrafını saran birçok zararlı sarmaşığın olduğu bu bölgede, çevresine hemen hemen hiçbir yabani bitkinin yaklaşamadığı son derece ilginç bir ağaç türü ile karşılaşmışlardır. Büyük bir hız ile heryeri çevreleyen sarmaşıkların yanına bile yaklaşmaya cesaret edemedikleri bu ağaç, tertemiz dallarından parlak turuncu meyvalar sarkan ve oldukça ihtişamlı bir görünüme sahip olan akasyalardır.
Afrika'nın sıcak ve nemli ikliminde hızla büyüyen akasyaların sahip oldukları bu ilginç özellik, birçok araştırmacının onların yaşadıkları yerlere gelerek özel incelemeler yapmalarına neden olmuştur. Parlak renkli orkideleri, sivri dikenli dev kaktüsleri, kauçuk ağaçlarını ve dev yapraklı palmiyeleri birbirine bağlayarak ormanın içinde geçit vermeyen yabani sarmaşıkların, akasya ağaçlarına tırmanamamasının sebebi öğrenildiğinde, bitki ve hayvanlar alemindeki en mucizevi ortaklıklardan biri de de açığa çıkmış oldu. Akasyaların bulunduğu bölgelerde yapılan çalışmalarda, bu ağaçların etrafındaki zararlı sarmaşıkları böylesine yıldırabilmesinin altındaki gizli sırın, ağacın tüm gövdesini saran dev bir karınca kolonisi olduğu görüldü. Akasyanın üzerinde barınan bu büyük koloni, ormandaki bütün bitkilerin en büyük düşmanı olan zararlı sarmaşıkları bu ağacın üzerinden ve çevresinden teker teker temizleyerek, ona zarar vermelerine izin vermezler. Bunun sebebi akasyayla karıncalar arasında yaşanan ilginç bir menfaat birlikteliğidir.
Tropikal ormanlarda yaşayan akasyalar, dallarının üzerinde düşmanlarına karşı savunma olarak geliştirdikleri büyük ve sivri dikenler taşırlar. Uzunluğu beş altı santimetre kadar olan bu dikenler, akasyaları ormanın tehlikelerine karşı koruyan karıncaların misafir edildiği özel barınaklardır.
Afrika'nın yağmur ormanlarında yetişen binlerce ağaç ve bitki çeşidi içinden özellikle akasyaları bulabilmek için yola çıkan kraliçe karınca, kolonisinden ayrılıp bu ağacın bulunduğu bölgelere doğru ilerler. Koyu turuncu renkli meyveleri ile hemen göze çarpan akasyalardan birini gördüğü anda, arayışını durdurarak ağacın üzerine tırmanan kraliçe karınca, direkt olarak büyük dikenlerin olduğu bölüme gelir. Akasya dallarınin üzerindeki bu dikenlere tırmanan karınca, buranın uç kısmında durarak dikeni kemirmeye başlar. İlk başta ağaçtan beslendiği izlenimi veren kraliçenin esas amacı, dikenin üzerinde yumurtalarını yerleştirebileceği küçük bir delik açmaktır. Kısa bir süre içinde kemirme işini bitiren karınca, yavruları için oldukça verimli bir barınak olarak düşündüğü bu deliğe yumurtalarını bırakır. Dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı gözden uzak ve son derece emniyetli bir yuvanın içinde olgunlaşan yumurtalardan, bir süre sonra yavru karıncalar çıkmaya başlar.
Kraliçe karıncanın üzerine yerleşebileceği bir çok ağaç türü varken her seferinde özellikle bir akasya arayıp bulmasının sebepleri, ağacın yapısı incelendiğinde daha iyi anlaşılmıştır. Koloniyi oluşturacak olan yumurtaları bu ağacın dikenlerine bırakan kraliçe karıncanın akasyayı seçmesinin nedeni, bu gösterişli ağacın koloni için son derece zengin bir besin deposu olmasıdır. Nitekim bunun farkında olan kraliçe karınca, yumurtalarını dikenin üzerinde oluşturduğu yuvaya bıraktıktan sonra turuncu boncukları andıran meyvaların sarktığı dallara yönelir. Koloni için oldukça çekici olan bu meyvaların bulunduğu yere gelen kraliçe, bu lezzetli besini acele ile bir ucunudan kemirmeye başlar. Kemirdiği kısımların bir kısmını ise ayrı ayrı parçalara bölerek yanına alır ve yumurtaların olduğu deliğe geri döner. İlk başta kendisi için yiyecek depo ettiği zannedilen kraliçenin daha sonraki tavırları,bu küçük karıncanın çok daha farklı bir amacı olduğunu göstermiştir. Ufak parçlara ayırarak yanına depo ettiği bu yiyeceği kraliçe karınca, düzgün bir paketçik haline getirerek larvaların bulunduğu yerde tam başlarının yanlarına yerleştirir. Böylece henüz gelişmediği için hareket kabiliyetine sahip olmayan yavru karıncalar, yattıkları yerden kalkmadan başuçlarındaki yiyecek deposundan uzun zaman beslenir ve kısa sürede büyüyerek yuvadan dışarı çıkarlar. Kraliçe karıncanın etrafdaki birçok yiyecek arasından neden her seferinde özel olarak bu turuncu meyvalara yöneldiği araştırıldığında, son derece şaşırtıcı bir sonuç ile karşılaşılmıştır. Kraliçenin özel bir paket haline getirerek yavrularının baş ucuna bıraktığı bu yiyeceğin özelliği, yağ bakımından zengin ve larvaların beslenmesine en uygun yapıya sahip özel bir besin olmasıdır. Kraliçenin bu inanılmaz yöntemi ile son derece sağlıklı bir larva dönemi geçiren karıncaların, gittikçe çoğalması ile oluşan kalabalık bir koloni, bir müddet sonra akasya ağacının her yanına yayılarak bütün bitkiyi kuşatır.
Bütün bunların yanında, koloniyi oluşturan kraliçe karıncaların yumurtalarını bırakmak için özel olarak bir akasya ağacı aramaların tek nedeni, larvalar değildir. Akasyalar turuncu boncukların dışında karıncalara, diğer bitkilerde sıkça rastlanmayan çok özel bir ikramda daha bulunur. Bu ikram, ağacın yapraklarıyla gövdesinin birleştiği yerlerden sızarak, akasyayı büyük bir besin deposu haline getiren oldukça lezzetli bir nektardır. Ancak akasya nektarı diğer bitki nektarlarından oldukça farklı bir özelliğe sahiptir. Akasyalar yağ ve protein yönünden oldukça zengin olan bu şekerli sıvıyı yalnızca çiçek açacağı dönemlerde ya da polen yayacağı zamanlarda değil, tüm yıl boyunca durmaksızın akıtırlar. Bu da sayıları zaman zaman binlere varan koloninin, bütün sene bol bol beslenebilecekleri doğal bir barınağa sahip olmalarına sebep olmuştur. Üstelik bu nektarın yağ ve protein bakımından oldukça zengin ve besleyici olması da kalabalık koloninin sağlıklı bir şekilde yaşaması için oldukça önemlidir. Besin bakımından tam bir bolluk içinde olan akasya karıncaları, bu ağacın üzerinde oldukları müddetçe herhangi bir barınak aramaya gerek duymazlar. Çünkü ağacın dallarında bulunan beş altı santim büyüklüğündeki bu dikenler, bütün koloniyi barındıracak yeterli sayıda ve büyüklüktedir. Bu nedenle önce tek bir dikene yerleşen karıncalar, sayıları fazlalaştıkça ağacın gövdesindeki diğer dikenlere doğru ilerleyerek kendilerine geçici yuvalar yaparlar.
Akasyaların kendileri için oldukça cazip olan bu mükemmel özelliklerinin farkında olan kraliçeler, her defasında kendilerine bu gösterişli ağacı seçerek ona yerleşirler. Ancak bu aşamada bilim adamlarının araştırmalarıyla herhangi bir cevap bulamadıkları birçok soru gündeme gelmiştir. Bu soruların temel noktası, tek tek her aşaması ve her detayı hesap edilerek son derece akılcı bir plan doğrultusunda gerçekleşen bu olayların, aklı ve zekası olmadığı bilinen küçük bir karıncanın hayatına ait olmasıdır. Karınca kolonisinin yağmur ormanlarındaki yüzlerce bitki ve ağacın arasından her seferinde akasyalara yerleşmesinin sebebi, bu ağacın besin yönünden zenginliği ve konforudur. Ancak böyle bir bilgiye sahip olabilmek için bu ağaçların meyvelerinin özel olarak incelenmesi, içindeki maddelerin karıncanının biyolojik yapısı açısından besleyici olup olmadığına bakılması, ayrıca koloni için hayati önem taşıyan şekerli nektarın yağ ve protein oranlarının tespit edilmesi ve akasyaların bu sıvıyı tüm sene ürettiğini bilebilmek için de uzun bir dönem gözlem yapılması gerekmektedir. Akasya ağacının karıncalar için faydalı bir bitki olup olmadığını tespit etmek isteyen bir insan, bu işlemlerin hemen hemen hepsini yapmak durumunda kalacaktır. Üstelik bunun için gerekli bilgi, eğitim ve imkana da sahip olması gerekecektir. Halbuki küçük bir karınca, dünyanın en büyük ormanlarından birinde bu seçimi, binlerce ağaç arasından tek başına ve hiçbir araştırma yapmadan yapabilmektedir. Üstelik bu karıncaların her nesli, birbirlerine bildirmişcesine hep aynı seçimi yaparak akasyalarla inanılmaz bir birliktelik kurmuşlardır.
Bütün bunların yanında karınca kolonisinin neslinin devamı, kraliçe karıncanın verdiği kararlara bağlıdır. Çünkü koloniyi oluşturacak yumurtaların bakımını üstlenerek, onların sağlıklı bir şeklide büyümesini sağlayan kraliçedir. Kraliçe karınca akasya meyvelerinden yaptığı besin paketini, larvaların başları ile uzanarak kolayca ulaşabilecekleri bir yere yerleştirir. Halbuki bunu yavru larvanın başucuna değil de biraz daha uzak bir yere bıraksa, besine ulaşamayacak olan yavrular hareket imkanına sahip olmadığı için kısa bir sürede hayatlarını kaybederlerdi. Çünkü yaklaşık bir santimetre boyunda olan küçük bir karınca, bütün bunları akledebilecek, düşünebilecek ve uygulayabilecek bir şuur ve zekaya sahip değildir. Buna rağmen her an gerçekleşmesi muhtemel olan bu seçeneklerin hiçbiri gerçekleşmez ve karıncalar tek bir hataya bile düşmeden, nesiller boyu aynı yöntemi uygulayarak kolonilerini yaşatmaya devam ederler. Bunun sebebi bu hayvanların kendilerine ait olmayan sonsuz bir akla tabi olarak yaşamaları ve bu sonsuz aklın sahibi olan Cenab-ı Allah tarafından büyük bir iman hakikatı olarak yaratılmış olmalarıdır.