ALLAH'IN HAKİKATLERİ VE KUR'AN MUCİZELERİ - 1
Yüzyıllardır İslam Dini'nin, sürekli gelişerek yeni buluşlar yapan bilimle çelişeceğini savunan bazı pozitivist bilimadamları, din ile bilimin farklı alanlara sahip olduğu yönünde fikirler geliştirmişlerdir. Bu görüşler, ancak deneysel bilgi ve gözlem sonucu açıklanabilecek olan doğa olaylarının, dinden tamamiyle ayrı olduğu iddiasına dayanmıştır. Dinin yalnızca vicdan ve bireysel ahlakla ilgili olduğunu öne sürerek, bilimin ve teknolojinin alanına giren konuları dinin içinde aramamak gerektiği gibi cahilce bir inanışla ortaya çıkmışlardır. Nitekim 17.yy.'ın sonlarından günümüze kadar, din ile bilimin sürekli çatışma halinde oldukları ve birbiriyleriyl hiçbir zaman uyuşamayacak bir konuma sahip oldukları iddiası tüm toplumlara duyurulmuştur.
Temelde Allah'ın varlığını inkar etmeye ve yaradılışı da reddetmeye yönelik bir çizgi içerisinde olan pozitivist bilimadamları, Kur'an ayetlerinin, pekçok bilimsel gerçeklere değindiğinden habersizdirler. Doğruluğu ancak asırlar sonra ispatlanabilen hatta varlığından ancak bu yüzyılda haberdar olunan bilimsel tespitler, Kur'an-ı Kerim'de 1400 yıldır yer almaktadır. Kur'an'da verilen bu bilgilerin, modern bilimin son bulgularını bundan yüzyıllar önce Arap yarımadasında yaşayan insanlara açıklamış olması, Kur'an-ı Kerim'in 'Allah katından olmadığı' türündeki bir safsatayı savunanlar açısından büyük bir hayal kırıklığı olmuştur. Çünkü Kur'an-ı Kerim'in içindeki bilimsel gerçekler, onun Allah katından olduğunu bir kez daha ortaya koyan çok büyük kanıtlardır.
İnsanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için bir rehber ve yol gösterici olan ve içinde her konunun özünü kapsayan hikmetli bilgileri barındıran Kur'an-ı Kerim'de Cenab-ı Allah,"...Allah'a hamdolsun, O size ayetlerini gösterecektir, siz de onları bilip tanıyacaksınız..." (Neml Suresi, 93) ayetiyle, Kur'an'ın insanlara asırlar öncesinden bildirdiği her bilginin, dış dünyada teker teker karşılığını bulacağını bildirmektedir.
Nitekim insanlar, yıllarca üzerinde yaşadıkları dünyanın, ne tip bir şekle sahip olduğunu merak etmiş, bunu bulabilmek ve gözlemleyebilmek için de büyük çabalar sarfetmişlerdir. Dünyanın düz bir tepsi gibi büyük bir denizin ortasında yüzdüğü inancından, bu tepsinin dört fil tarafından taşındığı fikrine kadar astronomi konusunda araştırma yapan tüm toplumlar, sahip oldukları farklı düşünceleri dile getirmişlerdir. Hatta bu merak öylesine derinleşmiştir ki, dünyanın şekli konusunda ortaya atılan idddialar neticesinde, fikri kabul edilmeyip öldürülenler dahi olmuştur.
Halbuki Peygamber Efendimize (S.A.V)'e Cenab-ı Allah tarafından vahyedilen Kur'an-ı Kerim'de, bu insanların araştırmaya başladıkları zamandan 1000 yıl önce, dünyanın şekli konusunda oldukça dikkat çekici ifadeler kullanılmıştır:
"Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Geceyi gündüzün üzerine üstüne sarıp-örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıp örtüyor" (Zümer Suresi, 5)
Ayette geçen "sarıp örtmek" kelimesinin Arapça'daki karşılığı olan "tekvir" kelimesi, ancak yuvarlak bir cismin üzerini örtmek anlamında kullanılmaktadır. Nitekim Arapça sözlüklere bakıldığında, başa sarık sarma gibi, ancak yuvarlak bir cismin üzerini örtme anlamında kullanıldığı ile karşılaşılır. Gecenin gündüzü tekvir edebilmesi, yani sarıp örtebilmesi ise, ancak dünyanın yuvarlaklığı ile mümkün olmaktadır.
Öte yandan ayetin gece ve gündüzü örnek vermesi de, dünyanın döndüğüne dair verilebilecek en çarpıcı delillerden biridir. Çünkü, gece ile gündüzün aynı anda oluşumu için gerekli koşulların en önemlilerinden biri dünyanın yuvarlaklığıdır. Ancak gece ve gündüzün oluşumu için bu şart, tek başına geçerli değildir. Bunun için ikinci bir şart daha vardır. O da, dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesidir.
"Dağları görürsün de, onları donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. Her şeyi sapasağlam ve yerli yerinde yapan Allah'ın sanatı (yapısı)dır (bu)" (Neml Suresi, 88)
Neml Suresi'nde geçen bu ifade, bilim alanındaki en önemli açıklamalardan biridir. Nitekim atmosferde hava akımı sürekli ve çok çeşitli yönlerde hareket halindedir. Ancak tek bir nokta hariç... Uzun yıllara dayalı atmosferik ve meteorolojik gözlemler, bulut seviyesindeki rüzgarların yönünün, ortalama olarak "batıdan doğuya" doğru olduğunu ortaya çıkarmıştır. Nitekim günümüzde bilimadamları yapmış oldukları araştırmalar sonucu, dünyanın batıdan doğuya doğru döndüğünü bulmuşlardır. Büyük yer tabakalarının uçlarında yükselen dağların batıdan doğuya doğru sürüklenmesi de, ancak dünyanın hareketi ile söz konusu olmaktadır ve bu ayet-i kerime, dünyanın batıdan doğuya doğru döndüğü yönündeki ilk açıklamadır. Nitekim bu bilimsel gerçeği, bilimadamları ancak 16.yy'da bulabilmişlerdir.
Kur'an-ı Kerim elbetteki bir bilim kitabı değildir. Ancak insanları, Allah'ın yaratmış olduğu kainat üzerinde düşünmeye ve akletmeye sevkeden, onları inkardan imana çıkaracak olan bir rehberdir. Normal koşullarda insanların Allah (C.C.)'ın varlığını kavrabilmesi için etraflarına sadece tek bir defa bakmaları yeterlidir. Çünkü insan büyük ve sonsuz akıl sahibi bir Yaratıcı olmaksızın, varolması kesinlikle imkansız olan bir sistemin içinde yaşamaktadır. Aynı zamanda insanların Kur'an'ın Cenab-ı Allah tarafından indirilmiş ve bozulmamış olan bir kutsal kitap oluduğunu anlaması için de fazla düşünmeye ihtiyaçları yoktur. Çünkü Kur'an, bilimin ancak yirminci yüzyılda farkına varabildiği gerçekleri açıklayan mucizelerinin yanısıra, içindeki karakter tahlilleri, ideal ahlak tarifi, toplumları yönlendirmesi, metafizik varlıklara dair açıklamaları, geçmişe ait bilgileri, gelecekten haber vermesi, gerçekleşeceğini söylediği her olayın gerçekleşmesi, anlatım tarzı, matematiksel şifresi, hikmeti, içeriği ve tek tek her ifadesiyle başlı başına yeryüzündeki en büyük mucizedir. Bu nedenle hangi milletten, ırktan, dinden ya da yaştan olursa olsun herhangi bir kişinin, Kur'an'ın bir insana ait olmadığını anlayabilmesi için bu mübarek kitabın tek bir kez okuması yeterlidir.
"Onlar hala Kur'an'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı." (Nisa Suresi, 82)
Müminlere dünyadaki etkin güç odaklarından, tarihsel bilgilere kadar pekçok önemli olayı haber veren Kur'an-ı Kerim, aynı zamanda Cenab-ı Allah tarafından korunmakta ve kıyamete kadar bozulmayacağı da vaadedilmektedir:
"Hiç şüphesiz, zikri (Kur'an'ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz." (Hicr Suresi, 9)