EVRENİN DOĞUMU
Zamanımızdan çok kısa bir süre öncesine kadar evrenin yaratılması ile ilgili olarak ortaya atılan iki teori vardı. Bunlardan birisi Durgun Durum Teorisi idi. Bir kağıt üzerine yazılmış tek bir kelimenin dahi tesadüfen oluştuğuna asla inanmayacak olan bu tezin savunucuları koskoca evrenin yaratılmamış olduğunu savunuyorlardı. Onlara göre içinde bulunduğumuz bu muazzam düzen, yani atomlar, elementler ve bunlardan meydana gelen yıldızlar, gezegenler, galaksiler, karadelikler ezelden beri mevcuttu.
İkinci modelin savunucularına göre ise evren yaratılmıştı. İçinde Albert Einstein, George Gamow, Georges-Henri Lemaitre gibi dünya tarihine imzalarını atmış olan bilim adamlarının da bulunduğu bu grup evrenin zamanımızdan uzun yıllar önce yaratılmış olduğunu savunuyorlardı.
Aslında evrenin yaratılmış olduğu, insanın bedeninden başlayarak uzaya kadar gördüğü iman delilleri üzerinde üç beş dakikalık bir tefekkürle dahi farkedilebilecek kadar açıktır. Onun yaratılmış olup olmadığını anlamak için deneyler, araştırmalar yapmaya gerek yoktur. Yaratılmışlık hiçbir bilimsel veri veya ispatlanmış teori olmadan da görülebilecek kadar nettir.
Nitekim bilimin gelişmesi ve arka arkaya bulunan delililer de yaratılış tezini kesin olarak doğrulamıştır. Söz konusu deliller öylesine güçlüdür ki bugün hiçkimse çıkıp bunun aksini iddia edememektedir. Evrenin sonsuz yoğunlukta, sıfır hacimdeki bir noktanın patlaması sonucu yaratılmış olduğu bilimsel olarak ispatlanmış ve kabul görmüş, alternatifsiz tek teori olarak bilim çevrelerince onaylanmıştır.
"Big Bang" ya da "Büyük Patlama" olarak dilimize çevrilen bu olaya göre evren bundan 15 milyar yıl önce yaratıldı. Sonsuz küçük hacimdeki, sonsuz büyük yoğunluktaki noktanın patlaması sonucu akılalmaz bir hızla etrafa dağılan taşkın maddeden yıldızlar, gezegenler, galaksiler kısaca tüm evren meydana geldi. Patlamanın arkasından hızla genişleyen ve soğuyan evren zamanla şimdiki halini aldı.
Big Bang'den önce madde yoktu, enerji yoktu, uzay yoktu, hiçbir fizik ve kimya kanunu ve hatta zaman da yoktu. Yokluk, zamansızlık, mekansızlık aleminde sadece Allah'ın "Ol" demesi ile herşey var oldu. Cenab-ı Allah Kuran'da bu yaratılış gerçeğine şöyle işaret etmiştir:
"O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O'nun "ol" dediği gün (her şey) oluverir, O'nun sözü haktır. Sur'a üfürüldüğü gün, mülk O'nundur. O, gaybı ve müşahede edilebileni bilendir. O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, haberdar olandır." (Enam Suresi, 73)
Big Bang'in doğruluğunu ispatlayan en önemli olay ünlü bilim adamı Hubble'ın galaksilerin bizden uzaklaştığını yani evrenin genişlediğini keşfetmesi oldu. Hubble net delillere dayalı olarak bulduğu sonucu 1929 senesinde bilim dünyasına açıkladı. Hubble, kendisinden sonra kendi adıyla anılacak kozmolojinin en çarpıcı yasasını bulmuştu. Bu yasaya göre: Galaksiler birbirinden uzaklaşıyorlardı. Uzaklaşma hızları ise galaksiler arasındaki uzaklıkla doğru orantılıydı. Bu noktada Kuran'ın bir mucizesi daha ortaya çıkmaktadır. Evrenin genişlemesi, Hubble tarafından bulunmadan 1400 sene önce bir Kuran ayetiyle bildirilmiştir:
"Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz." (Zariyat Suresi, 47)
Demek ki evren her sene bir önceki seneden daha fazla genişlemiş oluyordu. Bunun üzerine bilim adamları şöyle bir mantık geliştirdiler: 'Aynı konunun tersini düşünüp geriye gidersek geçen seneki evrenin bu senekinden daha küçük olması gerektiğini buluruz. O zaman 1000 yıl önceki evren şimdikinden daha küçüktür. 1 milyon yıl önceki evren daha küçüktür.' Bilim adamları bu sonuçtan yola çıkarak 15 milyar yıl önce evrenin küçük bir noktadan yaratıldığı, yokluktan varlığa geçip şekil ve vücut kazandığını buldular. Demek ki gökyüzü ile gezegenler yani gökler ve yer, başlangıçta hep birarada içiçeydiler. Kuran yine bir mucize olarak, bize bu gerçeği 1400 yıl önce bildirmiştir:
"O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?" (Enbiya Suresi, 30)
Evrenin genişlediği bulunduktan sonra dahi yaratılış gerçeğine karşı çıkan bazı kişiler birtakım iddialar ortaya attılar. Bu iddialara göre modern evren büyük bir patlama ile yaratılmıştı. O patlamayla birlikte ortaya çıkan muazzam enerji, tamamen yok olmayacaktı. Bu kişiler evrenin patlaması sırasında mevcut olan enerjinin yavaş yavaş azalması ve bu enerjinin eşdeğeri olan bir sıcaklık değerinin bugün dahi saptanması gerektiğini savundular. Aslında bu iddiaya yaratılışçılar da karşı çıkmıyorlardı.
Nitekim ünlü bilim adamı George Gamow, Dr. Ralph Alpher ve Dr. Hans A. Bethe 1948 yılında yayınladıkları, bugün dahi tarihi bir tebliğ niteliğinde olan "Alfa Beta Gama tebliğinde" bu konuya geniş yer vermişlerdir. Onların iddialarına göre evrenin ilk dönemlerinde her yeri kaplayan yüksek sıcaklıktan arta kalan bir sıcaklık değerinin mutlaka uzayda bulunması gerekiyordu. Bu sıcaklık değerini temsil eden bir radyasyon mutlaka mevcut olmalıydı.
Bilim adamlarının kafasını oldukça meşgul eden bu sorunun cevabı 1965 yılında bulundu. Amerika'daki iki elektronik mühendisi yapay bir telekomünikasyon uydusundan gelen sinyalleri incelerken alışık olmadıkları bir parazitle karşılaştılar. Günlerce süren çok detaylı araştırmalar sonucu bu ışımanın, evrenin ilk yaratılışı sırasında açığa çıkan ısı enerjisinin günümüze gelen kalıntısı olduğu bulundu. Üstelik bulunan değer daha önce tahmin edilen değere çok yakındı.
Kozmik fon radyasyonu adını alan bu değerin en belirgin özelliği bu ışımanın uzayın belli bir yerinde değil her yönden ve uzak yakın demeden aynı şiddette gelmesidir. Evren ilk yaratıldığı anda her yerini kaplayan sıcaklık evren genişledikçe soğumuştur. Ancak bugün de uzayın her tarafı hiçbir uzaklığa bağımlı olmaksızın hep aynı değerdeki ışıma ile dopdoludur. Bu keşif, sahiplerine Nobel ödülü kazandırırken doğruluğu sayısız delille pekiştirilmiş olan Big Bang teorisinin de tartışmasız bir gerçek olduğunu ortaya koymuştur.